İnsülin Direnci Diyeti. İnsülin direnci diyeti, beslenmede düşük glisemik indeksi olan karbonhidratların tüketilmesi esasına dayanmaktadır. Kişilerin kilo laması ve aldığı kiloyu verememesinin nedeni insülin direnci olabilir. İnsülin direncinin bir endokrin uzmanı tarafından değerlendirilerek, hangi besinlerin insülin
Su diyetinde 1 hafta boyunca sadece su tüketilmez. Sadece su içilen diyette hiçbir diyetisyen ya da doktor tarafından önerilmez. Bol su içerken düzenli beslenerek ve egzersiz yaparak bir haftada 7 kiloya kadar verebilirsiniz. Ancak bu diyete başlamadan önce mutlaka doktorunuza danışmalısınız.
Diğerdiyetlere göre glisemik indeks diyetinden faydalı sağlanmasının nedeni ise insülin direncini kırmasıdır. 1200 kalori altında diyet yapmak insülin direncini artırmakta ve kilo aldırmaktadır. Kilo vermek için ise acıkma ve tatlı tüketiminin önlenmesi gerekmektedir. Bu ise glisemik indeksli gıdalar sayesinde mümkün
BİR gıdanın veya karbonhidratın glisemik indeksi onun kan şekerini yükseltme özelliğidir. Glisemik indeks 0 ile 100 arasında değişir. Glikozun değeri 100 kabul edilerek diğer
Glisemikindeks laboratuar testleri ile belirlenir. Karmaşıklık, daha kesin olarak, bu manipülasyonları evde yapmanın, diyeti hazırlamak ve belirli bir ürünün GI'sini hesaplamakta imkansız olduğu göz önüne alındığında, özellikle şeker hastaları için derlenmiş referans kitaplarının ve hazır tabloların kullanılması
cash. temné správy podľa tém AF.
Son haftalarda Glisemik İndeks diyeti ile ilgili çok fazla soru aldım, bu yüzden bu konuda bilgi vermek istedim. Pazar gününe ise sizin için bir haftalık örnek Gİ diyeti hazırladım...Glisemik İndeks, besinlerde bulunan karbonhidratların kan şekerini yükseltme hızıdır. Bütün karbonhidratlı yiyecekler aynı içeriğe sahip değildir ve bedenimizde değişik davranırlar. Glisemik indeks veya Gİ, kandaki glikoz yani kan şekeri seviyesindeki etkisine göre karbonhidratları sıralayarak, bu değişikliği tarif Glisemik’ etkisiEtkiler yüksek, orta ve düşük olarak sınıflandırılmaktadır. Gİ’i yüksek olan gıdaların alınması, vücudun kan şekeri seviyesinin hızla yükselmesine neden olur. Kan şekeri seviyesi normal olduğunda vücuttaki tüm fonksiyonlar iyi çalışır. Eğer kandaki glikoz yüksek olursa, beyin pankreasa insulin salgılaması’ için emir verir. İnsulin kandaki şeker seviyesini düzenler. Eğer yeteri kadar glikoz olmazsa, o zaman kan şekeri düşer ve ani açlık oluşur. İnsulinin bu düzenlemeyi yapabilmesi için ekstra kan şekerini yağ hücrelerinde depolaması gerekiyor. İnsulinin glikozu yağ hücrelerinde depolaması yerine kaslarda enerji olarak yakılması tercihimizdir. Bunun için de düşük glisemik indeksi olan gıdaları tüketebiliriz. Yüksek insulin seviyesi, vücudun yağ depolarının da artmasına neden olabilmektedir. Spor yapan, fiziksel olarak aktif kişilerin daha yüksek performans gösterebilmeleri için, beslenme planlarını oluştururken gıdaların Gİ düzeyini doğru zamanlamaları büyük önem kazanır. Bu kişilerin düşük glisemik indeksli gıdaları egzersizden önce, yüksek glisemik indeksli gıdaları da egzersizden sonra tüketmeleri gerekir. Kan şekeri ve insülin seviyelerinde küçük iniş ya da çıkışa neden olan düşük Gİ karbonhidratları seçmek, uzun vadede kalp hastalığı ve diyabet riskinizi azaltmanın sırrı ve kilo vermeyi sürdürebilmenin İndeks’in FaydalarıGİ’si yüksek yiyecekleri çok fazla tüketmek, sağlığınıza zarar verir. Çünkü, bedeninizi zorlar. Bu durum eğer fazla kilolu ve hareketsizseniz, daha da geçerlidir. Aslında, kan damarlarınıza yavaş bir şekilde şeker sızdıran düşük Gİ karbonhidratlar tüketmeye geçmeniz, enerji seviyenizi dengeli tutar ve bu da sizin öğünler arasında kendinizi daha uzun süreli tok hissetmeniz anlamına gelir. Düşük Gİ diyetleri kilo vermeye ve kilo yönetimine yardımcıdır. Ve de vücudun insüline olan duyarlığını artırır. Düşük Gİ karbonhidratları diyabet yönetimini geliştirir, kolesterol seviyelerini düzeltir, polikistik over sendromu semptomlarını yönetmeye yardımcı olur, iştahı azaltır ve siz daha uzun zaman tok tutar, fiziksel dayanma gücünüzü sürdürmenize yardım eder. Yüksek Gİ karbonhidratları, egzersizden sonra yeniden yakıt depolamanızı Glisemik İndeks Diyeti Düşük Gİ yemenin temel tekniği, basit olarak değiş-tokuş’ yaklaşımıdır. Yani yüksek Gİ karbonhidratları ile düşük Gİ karbonhidratlarını değiş tokuş etmektir. Böylelikle, düşük Gİ karbonhidratı yediğinizden emin olmak için rakamları toplamanıza gerek kalmaz. * Kahvaltı gevreklerinizi yulaf, arpa ve buğday kepeğinden seçin, içinde şeker olmadığından emin olun.* Tam tahıl ekmekleri yiyin.* Sebze ve meyveden zevk alın, sularını içmek yerine tazesini tüketin.* Esmer pirinç, bulgur, rafine edilmemiş makarna tercih edin.* Mümkün olduğu kadar çok salata indeksi TablosuGlisemik İndex derecelerine yönelik gıdalar aşağıda listelenmiştir. Gİ’i yüksek, orta ve düşük olarak 100 Fruktoz meyve şekeri 23 DLaktoz süt şekeri 46 DMaltoz 105 YSukroz toz şeker 65 OBal 58 OMeyvelerElma 38 DMuz 62 OKayısı-taze 57 O Kayısı-kuru 31 DKiraz 22 DGreyfurt 25 DÜzüm 25 DKuru üzüm 64 OKivi 52 D Mango 55 DPortakal 44 DŞeftali 42 DErik 39 DKarpuz 72 YKavun 65 OArmut 38 DAnanas 2 dilim 66 OEkmekler-Bisküviler-KeklerBeyaz ekmek 70 YElenmemiş undan yapılmış ekmek 69 OÇavdar ekmeği 41 DPide 57 OPizza 2 dilim domates-peynirli 60 OBagel 72 YKuruvasan 67 OFransız baget 95 YHamburger ekmeği 65 OWaffle 76 YBisküvi-yulaflı 55 D Bisküvi-buğday unuyla 62 OSade kek 46 DBörek 50 DMüsli-kavrulmuş 43 DKavrulmamış 56 OConflakes mısır gevreği 80 YPirinç ÇeşitleriBeyaz 87 YKepekli 76 YBasmati 58 OŞehriye 46 DBulgur 48 DKuskus 65 Oİrmik 55 DMakarna ÇeşitleriSpagetti-beyaz 41DLinguine 55 DGnocchi 68 OFettucini 32 DVermicelli 35 DBaklagillerKuru fasulye 48 DBarbunya 27 DMercimek 28 DNohut 33 DSoya fasulyesi 18 DBörülce 42 DKONTROLSÜZ SATIŞI OLAN BİTKİSEL DESTEK ÜRÜNLERE DİKKATÇok kısa sürede kilo vermek isteyen birçok kişi, bedel ödemek’ yerine, kısa yoldan bitkisel destek ürünleri yoluyla kilo vermek istiyor. Bu ürünler doğal’ veya bitkisel’ adı altında mucizevi sonuçlar vaat ederek pazarlanıyor. Mutlaka hekim, eczacı ve beslenme uzmanı onayı olmalı. Hızlı kilo kaybı kısa süre için yüz güldürcü olsa da, uzun vadede daha çok kilo almaya vize almaktır. Kilo vermek için doğru çözüm Diyet, davranış değişikliği ve egzersizdir. Sebzeler* Havuç 49 D* Bezelye 48 D * Patates-haşlanmış 62 O * Patates-kızartma 75 Y * Patates-fırında 85 Y * Balkabağı 75 Y * Mısır 55 D * İçecek-Cipsler-Çikolata * Portakal suyu 46 D * Elma suyu 40 D* Meyveli gazoz 68 O * Patates cipsi 54 D* Mısır cipsi 72 Y * Pop corn patlamış mısır 55 D * Fıstık 75 gr 14 D * Çikolata 49 D * Çorbalar* Mercimek 44 D * Domates 38 D * Bezelye 66 O
Yağ ve proteinin arttırıldığı ve bununla birlikte karbonhidrat tüketiminin güçlü bir şekilde sınırlandırıldığı özel bir diyet programı olan Ketojenik diyet, diğer diyet programlarına nazaran etkisini çok daha kısa sürede göstermektedir. Neyi tüketirsek tüketelim en temelde vücuda aldığımız maddeler karbonhidrat, proteinler ya da yağlardır. Bu maddeleri içeren besinler tüketildikten sonra bağırsaklar tarafından parçalanır ve ilgili maddeler kana karıştırılır. İşte bu süreç bir çok hormonun, hücrenin ve yaşamsal yapının işin içine karıştığı yerdir. Vücudun hayatını devam ettirebilmek için enerjiye ihtiyacı vardır. Enerji için ise karbonhidrat, yağ veya proteine. Bu üç maddeden enerjiye en kolay çevrilen karbonhidrattır. Sonrasında ise yağlar gelir. Eğer vücutta yağ da kalmazsa proteinler yakılmaya başlar. Ketojenik diyette beslenme alışkanlıklarının değiştirilerek vücudun enerji üretme şeklini değiştirmeyi amaçlayan oldukça stratejik bir diyet türü. Ketojenik Diyet Avantajları Standart, bildik ve herkes tarafından uygulanan diyetlerde temel amaç alınan kalori miktarını yüzdesel olarak azaltmak ve destekleyici unsurlarla birlikte uzun vadede kilo vermektir. Ketojenik diyette ise alınan kalori miktarının yanında, kalorilerin neyden alındığına da dikkat edilir. Diyet kapsamında yağlar vücudun birincil enerji kaynağı haline getirilir. Karbonhidrat alımı çok büyük oranda kesilerek vücudun yağları yakmaya başlaması beklenir. Yaklaşık üç günlük sıkı bir uygulamadan sonra daha fazla karbonhidrat gelmeyeceğini yani glikoz kaynağının kesildiğini gören vücut karaciğerden spesifik bir hormon salgılamaya başlar. Bu hormon yağları yakarak enerjiye dönüştürür. Yani bölgesel olarak vücudun birçok yerinde depolanan yağlar yakılmaya başlar. Bu sürecin uzatılması halinde ise çok yüksek miktarda yağ yakıldığından dolayı kısa vadede kilo vermek mümkündür. Ketojenik diyetlerin bir diğer avantajı ise vücudun insülin miktarını ayarlıyor oluşlarıdır. Standart, karbonhidrat ağırlıklı beslenme düzenine sahip olan insanlarda alınan besinlerdeki yağlar yakılmaz. İnsülin hormonu seviyesi glikozla birlikte arttığı için, fazlalaşan insülin yağ hücrelerini engeller ve depolar. Hızlı dönüştürülebilen karbonhidratlar yakılırken, yağlar depolanmış olur. Karbonhidratlarla alınan glikozun hızlı şekilde yakılması vücuda enerji patlaması yaşatsa da kan şekerinin dengesiz olması kişiyi tok hissettirmez. Sürekli besin tüketme ihtiyacı baş gösterir ve sonsuz bir döngüye girilir. Ketojenik diyet sayesinde yağların yakılmasından dolayı kandaki insülin miktarı artmaz. Yani kişinin tokluk hissi bakidir. Ketojenik Diyetin Tipleri Nelerdir? Ketojenik diyet uygulamak isteyenlerin mutlaka uzman bir diyetisyenden yardım alması gerekiyor. Bu sayede ilgili diyetin risklerini minimize etmek söz konusudur. Genel olarak ketojenik diyetleri dört tipe ayırabiliriz. Bu tiplerden her biri ilkeler etrafında şekillenmiştir. Klasik Ketojenik Diyet Klasik ketojenik diyette beslenme alışkanlıkları oldukça radikal bir biçimde değiştiriliyor. Normal beslenme düzeninde tüketilen karbonhidrat miktarı yüzde seksen kadar azaltılıyor ve yağ ile ikame ediliyor. Radikal değişim hücreleri baskı altına aldığından dolayı ağır kanser tedavisi görenlerde, tedaviye yardımcı olması amacıyla klasik ketojenik diyet uygulanabiliyor. Glisemik İndeksi Düşük Ketojenik Diyet Tüketilen tüm besinler midede kıvamlı bir sıvı haline getirilir ve sonrasında bağırsaklara aktarılır. Bağırsaklarda parçalanan kıvamlı sıvı kana karıştırılır. İşte bu aşamanın yavaş ya da hızlı olmasını besinlerin özellikleri belirler. Eğer sindirim sisteminde ekstrem bir sorun yoksa, kana yavaş karışan besinlere düşük glisemik indeksli besinler denmektedir. İki haftadan daha uzun süreli uygulanması hatta hayat tarzı haline getirilmesi amaçlanan ketojenik diyetlerin bu tip olması tavsiye edilmektedir. Alınan besinlerin yavaş parçalanıyor olmasından dolayı kana karışma hızları oldukça düşüktür. Doğal olarak kan şekerini de pek yükseltmezler. Vücuda alınan karbonhidratın geç geliyor olmasından dolayı da vücut yine yağları yakmaya başlar. Süreç, klasik ketojenik diyete göre daha yavaştır ancak daha uzun süre devam ettirilebilir. Tüketilen karbonhidrat miktarı tüm beslenmenin yüzde yirmisi kadardır. Kesinlikle düşük glisemik indekse sahiptir. Bu tip bir diyeti uygulayacaksanız besinlere ve özelliklerine hakim olmanız zorunluluktur. Protein İçerikli Ketojenik Diyet Ketojenik diyetlerin temel mantığı, normalde tüketim açısından üçüncü sırada olması gereken yağların, beslenme alışkanlıkları içerisinde birinci sıraya yerleştirilmesidir. Klasik ketojenik diyet bunu çok radikal bir biçimde yapar ve proteini de göz ardı eder. İşte protein ağırlıklı ketojenik diyet sayesinde sürdürülebilir bir beslenme düzeni ortaya çıkar. Beslenmenin yüzde altmışını yağlar, yüzde otuz beşini protein ve yüzde beşini karbonhidrat oluşturur. Ağır işlerde çalışanlar, kas yapmak isteyenler, profesyonel sporcular ve kısa vadede yüksek miktarda kilo vermek isteyenler için tavsiye edilmektedir. Bir uzmana danışmadan başlanmamalıdır. Yağ Asitleri ile Yapılan Ketojenik Diyet Bağırsaklardan kana karıştırılan her besin türü, enerjiye dönüştürülmeden önce belirli bir süre geçirir. Bazı yağ asitleri ise diğer tüm besinlerden daha hızlı enerjiye dönüştürülür. Hatta karbonhidrattan bile önce enerjiye dönüştürülürler. Ketojenik diyette bu özellik kullanılabilir. Karbonhidrat ve protein tüketim miktarı dengeli olarak artırılırken, çabuk yakılan yağlar da tüketilmeye başlanır. Sonrasında ise uzun vadede sürdürülebilir bir ketojenik diyet ortaya çıkar. Ketojenik Diyetin Faydaları / Etkileri İnsülin direnci ile birlikte düşük glikoz seviyesine de olumlu anlamda katkı yapan ketojenik diyet, diğer birçok diyete kıyasla daha farklı bir işleyişe sahiptir ve ketojenik diyeti farkı kılan da budur. Kolesterolü düşürmek için de bu özel diyet programı tercih edebilir ve insan vücuduna çok fazla fayda sağladığını da söylemek mümkündür. Kan şekeri hastası olan kimselerin uygulayabileceği diyet programlarından bir tanesidir. Kısa sürede kan şekeri hastalığını ortadan kaldırmanızda sizlere yardımcı olacaktır. Kalp hastalığı riskini ortadan kaldıran koruyucu bir diyet programı olduğunu da belirtmek gerekiyor. Kolesterol, trigliserid faktörlerini ortadan kaldırarak hastalık riskini de yok ediyor. Deri enflamasyonu ve lezyonların azaltılması için de düzenli olarak bu diyet programı uygulanabilir. Yağ destekli bir diyet programı olduğu için gün içerisinde tokluk hissini çok daha güçlü bir hale taşıyor ve üst seviyelere çıkartıyor. Bu sayede tüketim her geçen gün biraz daha azalıyor. Epilepsi hastalarının da tercih edebileceği bir diyet programıdır. Özellikle çocuk yaştaki epilepsi hastalarında ani nöbetlerin önüne geçilmesinde de fayda sağladığı söyleniyor. Ketojenik Diyet Nasıl Yapılır? Bu diyeti uygularken güçlü bir adaptasyon sürecine ihtiyacınız olacaktır. Uzman desteği almakta fayda var çünkü amatör bir şekilde ilerlediğinizde bir süre sonra sıkılacak ve vazgeçeceksiniz. Bu diyet programının diğer diyet modellemelerine göre çok daha farklı ve özel bir program olduğunu ifade etmiştik. Programdaki ana hedef, vücudu yağ yakımına zorlamak ve daha da önemlisi bunu sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmektir. Diyeti uygulama aşamasında serbest ve yasak olarak bir ayrım yapmanız ve bu gıdaları ayrı ayrı listelemeniz gerekiyor. Tüketebileceğiniz Gıdalar Zeytinyağı, Kuru yemiş, Süt ürünleri, Et ürünleri, Yumurta Avokado Tereyağı Yasaklı Gıdalar Makarna, Ekmek, Meyve türleri, Kök sebzeler, Gizli şeker barındıran gıdalar, Pekmez ve bal. Diyetin nasıl uygulanacağı ve ne tür bir program dahilinde yürütüleceği ise genel sağlık kontrollerinden sonra belirlenecektir. Vücudunuzun ihtiyacına göre bir uygulama çok daha sağlıklı olacaktır. Ketojenik Diyette Nelere Dikkat Edilmelidir? Yağ tüketiminde acımasız davranabilirsiniz. Kanola yağı, fındık yağı ve zeytinyağı tüketiminin arttırılıp karbonhidratların azaltılması, vücudun kısa sürede harekete geçmesini sağlayacaktır. Kızartma, hiçbir diyet programında yer almadığı gibi ketojenik diyet programında da kendine yer bulmuyor ve hatta uzak durmanız gereken bir detay olarak karşınıza çıkıyor. Sebzeleri buharda pişirmek büyük önem arz ediyor. Kesinlikle kızartmıyorsunuz ancak haşlayabilirsiniz. Yine birçok diyet programında olduğu gibi ketojenik diyette de bol bol su tüketmeniz tavsiye ediliyor. Protein alımında kontrollü davranmayı da unutmayın. Kimler Ketojenik Diyet Yapmalıdır? Ketojenik diyet keto diyeti, birçok sağlık faydası sunan düşük karbonhidratlı, yüksek yağlı bir diyet programıdır. Yapılan 30’dan fazla çalışma, bu diyet türünün kilo vermeye ve vücut sağlığını iyileştirmeye yardımcı olabileceğini göstermektedir. Ketojenik diyet, diyabet, kanser, epilepsi ve alzheimer hastalığına karşı oldukça olabilir. Epilepsi Epilepsi, aşırı beyin aktivitesine bağlı nöbetlere neden olan bir hastalıktır. Araştırmalar, ketojenik diyet uygulayan epilepsi hastalarının yaklaşık % 50’sinde nöbetlerin düzenli olarak iyileştiğini göstermektedir. Bu aynı zamanda 4’e 1 oranında ketojenik diyet olarak da bilinir. Çünkü bu diyet protein ve karbonhidratların toplamından 4 kat daha fazla yağ sağlar. Glikojen Depolama Hastalığı Glikojen depo hastalığı GSD olan kişilerde glikozun kan şekeri glikojen olarak depolanması veya glikojenin glikoza bölünmesi ile ilgili çalışan enzimlerden biri eksikliği halinde meydana gelir. Her bir eksik enzime göre birkaç GSD tipi vardır. Genellikle bu hastalık çocukluk çağında teşhis edilir. Semptomlar GSD tipine bağlı olarak değişir ve zayıf büyüme, yorgunluk, düşük kan şekeri, kas krampları ve genişlemiş bir karaciğer şeklinde olabilir. Ketojenik diyetler, glikoz yerine alternatif bir yakıt kaynağı olarak kullanılabilecek ketonlar ürettikleri için bu hastalığın semptomları hafifletmeye yardımcı olabilir. Şeker hastalığı Şeker hastalığına sahip olan insanlar genellikle ketojenik bir diyet uyguladıklarında kan şekeri düzeylerinde etkileyici düşüşler yaşarlar. Bu durum hem tip 1 hem de tip 2 diyabet için geçerlidir. Yapılan düzünilerce çalışma, çok düşük karbonhidratlı bir diyetin kan şekerini kontrol etmeye yardımcı olduğunu ve vücut sağlığını artırdığını göstermektedir. Ketojenik Diyet ile Kaç Kilo Verilir? Yapılan herhangi bir diyette olduğu gibi, insanların ketojenik diyet yaparak alacakları sonuçlar kişiden kişiye göre değişmektedir. İnsanların vücutları birbirinden farklı şekillerde çalışmaktadır. Bu diyete başlamadan önce vücudunuzun fiziksel olarak nasıl tepki vereceğini veya zihinsel olarak bu diyeti ne kadar uygulayabileceğinizi bilmeniz mümkün değildir. Ketojenik diyet ile kilo verme hızını değiştirebilecek çeşitli faktörler vardır Vücut kompozisyonu vücut yağ yüzdesi, boy, kilo, cinsiyet Sağlık koşulları Metabolizma hızı hızlı, yavaş İş yoğunluğu Dengeli beslenme Diyet süresine ve programına uyma alışkanlığı Günlük aktiviteler için alınan enerji miktarı Ketojenik diyetinin uygulanmaya başladığı ilk haftadan sonra muhtemelen kilonuzda önemli bir düşüş görebilirsiniz. Normal bir kalori dengesi ve düzenli egzersiz yapmayı içeren “normal” bir diyet programı yapan insanlar haftada 500-800 gr arası kilo vermeyi beklerken, ketojenik diyet yapan insanlar genellikle iki ila üç kilo verebilmektedirler. Ketojenik diyet sayesinde hızlı kilo vermek mükemmel olsa da bu ağırlığın çoğunu su ağırlığı olacağını bilmelisiniz. Çünkü karbonhidratlar vücutta depolandıklarında suyu tutarlar. Vücudunuz karbonhidratları glikojen olarak depolar, depolanan her glikojen için yaklaşık üç gram depolanmış su vardır. Bu nedenle karbonhidrat alımını kısıtladığınız için vücudunuz karbonhidrat glikojen depolarını ve onunla birlikte depolanan suyu kaybeder. Depolanan glikojenler bittikten sonra enerji üretebilmek için yağ depolarını kullanmaya başlayacaktır. Oluşabilecek çeşitli sağlık sorunlarına karşı bu diyeti uygularken mutlaka konusunda uzman bir diyetisyenden yardım almanız gerekir. Çok Düşük Kalorili Ketojenik Diyet Nedir? Ketojenik diyetler kilo vermek amacıyla olduğu kadar kimi hastalıkların ortaya çıkmasına sebep olan faktörleri ortadan kaldırmak, kimi hastalıkların ise ağır belirtilerini hafifletmek amacıyla kullanılabilir. Günümüzde temel amaç kilo kaybı olsa da bazı özel durumlarda liste değiştirilerek amaç da revize edilebilir. Düşük kalorili ya da çok düşük kalorili ketojenik diyetlerde alınan kalori miktarı, günlük alınması gereken kalori miktarından yüzde yirmi kadar daha düşüktür. Standart ketojenik diyetlerde alınacak kaloriye sınırlama konmaz. Kişi listesine uyduğu ve yağ tüketimini maksimumda tutup karbonhidratı kestiği sürece istediği kadar kalori alabilir. Diğer bir tür ketojenik diyette ise günlük ihtiyaç kadar kalori alınması gerekmektedir. Yani çok nadiren bu seviyenin altına düşülür. Çok düşük kalorili diyetler özel durumlarda uygulandığı için uzun süre devam ettirilmezler. Bu da onların daha da radikalleşmelerine olanak tanır. Karbonhidrat tüketimi yok denecek kadar azken, protein tüketimi de bir o kadar azdır. Yani kişinin beslenme düzeni büyük oranda yağlar üzerine kurulmuş vaziyettedir. Bu tip bir diyeti uygulamaya başlamadan önce mutlaka uzman bir diyetisyene başvurmanız gerekmektedir. Eğer diyetin uygulanmasını gerektiren zaruri bir durum yoksa muhtemelen diyetisyeniniz de bu diyeti veto edecektir. Ketozis Nedir? Keton adı verilen cisimlerin ortaya çıkması ve kan ile birlikte idrarda da yoğun miktarda görülmesi durumuna ketozis adı veriliyor. Klinik bir vaka olarak değerlendirilen ketozis, nefesteki değişik koku ile tespit edilebilir. Bu koku aseton kokusuna benzer bir türdedir. Karbonhidrat alımının çok az olması durumunda bu sorun ortaya çıkıyor ancak ketojenik diyette ulaşılmak istenilen seviye tam da budur. Asidoz’a dönüşmemesi ve farklı sorunları beraberinde getirmemesi için kontrol altında tutulmalıdır ve daha da önemlisi diyet programının bir uzman eşliğinde ve kontrolünde sürdürülmesi gerekiyor. Ketojenik Diyetin Zararı/Riskleri Var Mı ? Ketojenik diyetlerin geçmişi çok öncelere dayanır. Her ne kadar yeni popüler olmuş gibi görünse de bu tür diyetlere dair ciddi bir yorum havuzu bulunmaktadır. Kişiler diyeti uygulamakta, diyete dair yorumlarını da yapmaktadır. Bu yorumlardan ve yapılan bilimsel çalışmalardan hareketle Ketojenik diyetler sürdürülebilir değildir. Vücudun beslenme alışkanlıklarını, radikal biçimde bu kadar uzun süre değiştirmek ciddi olumsuz etkiler ortaya çıkarmaktadır. Genetik yapınıza göre değişmekle birlikte yağ yoğun bir beslenme düzeninin kolesterol seviyesini az ya da çok artırdığı bilinmekte. Beslenme alışkanlıklarının metabolizma ve boşaltım sistemleri üzerindeki etkisi oldukça büyüktür. Ketojenik diyet uygulamasına başlanmasıyla beraber idrar ile atılan kalsiyum miktarı artmakta. Bu durum da kemik sağlığını ve diş sağlığını olumsuz yönde etkilemekte. Yağ ağırlıklı beslenmenin bir zorunluluğu olarak ketojenik diyetlerde sebze ve meyve tüketimi oldukça düşüktür. Sebze ve meyve tüketiminin çok düşük olmasından dolayı bağırsak sağlığı bozulmakta, dışkılamada sorunlar ortaya çıkmaktadır. Temel enerji kaynağı yağlar olan ketojenik diyetlerde, enerjinin üretilmesi sürecinin verimsizleşmesi söz konusu. Yani kişi çok miktarda yağ yakıyor olmasına rağmen sürekli halsiz olabiliyor. Karaciğer hormonlarının bir etkisi olarak elektrolit seviyesinde düşme ile karşılaşılır. Ayrıca vücudun sıvı dengesini sağlamak için yüzde yirmi daha fazla sıvı tüketilmesi zorunluluktur. İki haftadan fazla devam ettirilen ketojenik diyetlerde idrar yaparken yanma ile karşılaşılabilir. Genel olarak ketojenik diyetlerin olumsuz yönleri bunlar olmakla beraber her durumun herkeste ortaya çıkması söz konusu değildir. Burada bahsedilmeyen bazı olumsuz durumlar da vücut özelliklerinize, uyguladığınız diyete ve genetik yapınıza bağlı olarak ortaya çıkabilir. Ketojenik diyetleri uygulamaya başlamadan önce mutlaka bir diyetisyene danışmalı, kan ölçümlerinizi yaptırmalısınız.
Sonuçta da kilo kaybı oluşur. Düşük glisemik indeksli beslenme, hem doygunluğu hem de yağların yakılmasını artırarak kilo kaybını iki mekanizmayla sağlar. Düşük glisemik indeksli gıdalar yüksek glisemik indeksli gıdalara göre daha uzun süre tok tutar ve bu nedenle sonraki öğünde daha az yemeyi sağlar. Bir yemekteki glisemik indeksli oranını yüzde 50 artırdığınızda doygunluk hissinde yüzde 50 azalma diyetlere karşılık Glisemik İndeks Diyeti’nin faydalı olmasının nedeni, insülin direncini kırmasıdır. kalorinin altında diyet yapmak insülin direncini artırır ve kilo aldırır. Kilo vermek için acıkmanın ve tatlıya saldırmanın önlenmesi gerekir. Bunun yolu da düşük glisemik indeksli gıdalarla beslenmekten geçmektedir.• Fazla kilolarınız canınızı sıkıyorsa…• İştahınızı kontrol edemiyorsanız…• Diyet yapmanıza rağmen vücudunuzdaki inatçı yağlar bir türlü erimiyorsa…• Göbeğiniz hayatınızı zorlaştırıyorsa…• Yürürken nefes nefese kalıyorsanız…• Sürekli stresliyseniz…• Sık sık hipoglisemi atakları yaşıyorsanız…• Metabolizmanızın yavaşsa…• Ve gizli şekerden şüpheleniyorsanız…Glisemik İndeks Diyeti tam size göre…Bu beslenme modelinde işiniz çok kolay. İştah kontrolü için bağırsakta sindirimi uzun süren ve bu nedenle kan şekerini hızla artırmayan düşük glisemik indeksli gıdaları seçmeniz önde gelen endokrinoloji, metabolizma ve diyabet uzmanlarından Prof. Dr. Metin Özata, bu kitapta aşırı iştahın ve kilo almanın en önemli sebebi olan insülin direncini ve beslenmede yapılacak küçük değişikliklerle bu direnci nasıl çözebileceğimizi anlatıyor. Alternatifli diyet mönüleri ile her kilodan herkese zayıflamanın formülünü veriyor.
Çoğumuzun kilolarıyla başı dertte. Mutlaka verilmesi gereken birkaç kilo var. Bazen sağlık için, bazen iyi görünmek için. Bunu biliriz ama bir şey yapamayız. O his gelmez bir türlü. Hepimiz yaşarız bunu; bazen bir durumun ya da birinin size verdiği zararı bildiğiniz halde bırakamazsınız, yeni bir düzene geçemezsiniz, saplanır kalırsınız. Sigara ne kadar sağlıksızdır, bilirsiniz ama içmeden edemezsiniz... Mutsuzsunuzdur ama yine de kangren ilişkinizi sürdürürsünüz, kurtulamazsınız... Kilolarınızın da özellikle ileri yaşlarda başınıza dert olacağını bilirsiniz ama yine de yemekten alıkoyamazsınız kendinizi... Kısır döngüdür bu. Debelenirsiniz ama çıkamazsınız. Gün gelir tak eder bir sebepten. Doyarsınız belki. Belki aslında istediğinizin bu olmadığına karar verirsiniz. Sebep ne olursa olsun, zararın bir yerinden dönmeye karar vermiş olursunuz artık. İlişkiye yol verirsiniz, son sigaranızı söndürürsünüz ve artık dikkatli beslenmeye söz verirsiniz kendinize. Bu defa sözünüzde durabilirsiniz çünkü bitmesi gereken, sizin dışınızda kendiliğinden bitmiştir. O zaman didişmezsiniz kendinizle. Aramamam lazım, içmemem lazım, yememem lazım, demeden pat diye sükûnetle yeni bir hayata geçmiş olursunuz. İşte benim de ilk defa geçen yıl şubat ayında, gökten iner gibi bir şey geldi içime. - Yemekle ilgili bir şeyler bitti içimde. Kendiliğinden... Pilav, makarna, ekmek, tatlı ve abur cuburla arama mesafe koydum. Şanslıyım ki zaten tatlıya, kolaya, kahveye, şekere düşkünlüğüm yoktu. Makarna bana yaramazlık yaptırdı ara sıra ama bunun dışında yemeklerin yanında pilav, makarna, patates vs. yemedim. Yememem gerektiği için değil, istemediğim için yemedim üstelik. Diyet değildi bu. Zaman içinde böyle beslenmeye alıştım. Bol su ve yeşil çay içtim. Yürüdüm. On kilo vermekti hedefim. Ama kasmadım, acele etmedim, stres yapmadım. Yavaş yavaş... Arada yaramazlık yapıp, keyfini çıkararak, bir yılda toplamda altı kilo verdim. Gayet istikrarlı, geri almadan. Herkesin fark edeceği şekilde hem de. Geriye dört kilo kaldı. Kalanı da yavaş yavaş veririm diye düşünürken Dukan diyetini duyar oldum her yerde. Protein yoğunluklu bir diyet Dukan Diyeti. Yapan ve kısa zamanda ciddi kilolar veren tanıdıklarım var. Fakat biraz kural kaide istiyor. Yemeklerini özel yapman gerekiyor. Unları farklı, arayıp bulman lazım. Bir de pahalı iş. Zahmetli her şekilde. Ayrıca verdiğin kilo kadar koruma süren var. Uzun vadeli, kenarı köşesi olan, şu zamana kadar şunu yapacaksın, diyen diyetlerden olduğu için; kurala kaideye gelemeyen tembel, üşengeç ben, Dukan'ın etrafında dolandım durdum; başlasam mı, yapabilir miyim, diye fakat hayır. Dukan diyetini yapanlar için de o diyetler üstü bir diyetmiş. Aslında çok kolaymış ve ciddi kilo verdiriyormuş. Onlara kolay gelen diyet bu. Bana kolay gelen de anlatacağım diyet olacak- Dukan'a bakınırken başka bir diyet çıktı karşıma. Karatay Diyeti. Aslında diyet değil, hani o hep söylenen “sağlıklı yaşamın” kurallarını anlatıyor. Ezber bozuyor biraz ama bir yandan da ne kadar kolay kilo verilebileceğini gösteriyor. Bu diyette özel bir şey yapmıyorsunuz. Mevcut yiyecekleri seçerek yiyorsunuz sadece. Diyet yapmak değil aslında. Belli bir süresi yok. Ömür boyu bu beslenme düzenini kanıksamanızı öneriyor size. Aslolan; neyi ve ne zaman yiyeceğinizi bilmek. Yedikleriniz hem sağlıklı, hem gayet doyurucu, hem de lezzetli olacak. Yağsız, tatsız tuzsuz, kuru, diyet besinler önermiyor. Hiç aç kalmıyorsunuz üstelik. Uzun zamandır televizyon kanallarında konuk oluyor diyetin anlatıcısı. O bir doktor, Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay. “Karatay Diyeti” adında bir kitap yazmış. Bilimsel gerçeklere dayanarak, denenmiş sonuçlarla yazılmış bir kitap bu. Son derece anlaşılır ve akıcı bir dili var. Kitap ve diyet hakkında bilgiler vereceğim size ama mutlaka bu kitabı almanızı önereceğim. Evimizde, elimizin altında bulunması gereken kitaplardan biri. Ne diyor Karatay diyeti? Sağlıklı beslenmek gerek öncelikle. Bu nasıl olacak? Sağlıklı besinler, spor, hareketli yaşam, su. Aslında bunu hepimiz biliyoruz da yapamıyoruz. Sorun burada. Tamam, veriyoruz ama sonra geri alıyoruz. Sonuçta bir türlü istediğimiz kiloyu sabitleyemiyoruz. Bu kitap, ağzımıza giren bir lokmadan sonra içeride neler oluyor, ne yediğimizde ne oluyor, ne yersek ya da yemezsek kilo verebiliriz, neden kilo veremiyoruz, sistem düzenli olarak işlemediğinde neler oluyor, bunu düzeltmek için ne yapmak gerekir, şimdiye kadar doğru bilinen yanlışlar vb. her şeyi detay detay anlatıyor. Ben anladığım kadarını özetledim size. Canan Hanım'a ulaşıp yazıyı okumasını rica ettim. Okuyup onayladı ve teşekkür etti- Ben de ona teşekkür ediyorum nazik geri dönüşü için. İş; mekanizmamızın nasıl çalıştığını anlamakta. Ağzımıza bir lokma alıp çiğnemeye başladığımızda vücudumuzda insülin hormonu salgılanıyor ve kan şekeri yükselmeye başlıyor. İnsülin hormonu nedir? Bu hormonu pankreasımız üretiyor. Görevi; kan şekerimizi vücudumuzda enerji olarak kullanmak. Yani nefes almamız, yemek yememiz, yürümemiz ve her türlü fiziksel aktiviteyi yapabilmemiz için gereken enerjiyi bu hormon aktive ediyor. Arabanın çalışması için nasıl benzinin yakılması gerekiyor, insülin de kan şekerini yakarak bizim arabamızı çalıştırıyor. Yediklerimiz gereğinden fazla ise ve hareket ederek yakamamışsak, kan şekerimizin fazlası, yine insülin tarafından kıtlık zamanlarında kullanılmak üzere yağ olarak depolanıyor. Yani insülinin iki görevi var; biri vücuda giren besinlerin içindeki kan şekerini enerji olarak kullanmak. İkincisi kan şekerinin fazlasını yağ olarak depolamak. Lokmayı çiğnemeye başlar başlamaz insülin harekete geçiyor, dedik. 2-2-5 saat sonra da pankreasımız bu defa glukagon adında yeni bir hormon salgılıyor. Bu da, karaciğerimizde depolanmış olan yedek kan şekerinin kanımıza geçmesini ve enerji olarak kullanılmasını sağlıyor. Yemekten 4-5 saat sonra da, beynimize tokluk hissi veren, iştahı düzenleyen ve yeteri derecede yiyip yemediğimizi beyne ileten hormon yani leptin hormonu salgılanmaya başlıyor.Leptin Eski Yunanca'da "ince" demek. Eğer toplamda 4-5 saat bir şey yemeden ve acıkmadan durabiliyorsak insülin, glukagon ve leptin hormonlarımız bu sistem içinde düzenli ve sağlıklı olarak çalışıyor demektir. Sık sık yemek yemeyi önermiyor bu diyet. Öğünler arasında en az 5 saat bir boşluk olması gerekiyor ki sistem kendi dinamiği içinde çalışabilsin. Yani ilk iki saat içinde yediklerini enerjiye dönüştürsün, geriye kalan iki saatte de vücuttaki depo yağları kana geçirip yakabilsin. İnsülinin görevi, her yemekten sonra yükselerek önce kan şekerimizi enerjiye çevirmek sonra geri kalanını yağ olarak depolamak demiştik. Sık sık yediğimizde ne oluyor? Bu sistemin işlemesine izin vermiyoruz. Yani ilk iki saat enerji yakılırken, fazladan bir kere daha enerji yüklemesi yapıyoruz ve bu fazla enerji yakılmaya ve işlenmeye fırsat bulamadığı için yağ olarak depolanıyor. Yağlar depolanırken, birikmiş yağların enerjiye dönüşme işlemi gerçekleşemiyor. Vücutta kan şekeri düzeyi yeterli derecede olunca leptin hormonu insülin yapımını durduruyor. Diyor ki, tamam, gerekli yakıtı aldık, artık böyle devam edebiliriz. Sen uyu ben şimdi kalan yağları eriteceğim. Ve bu işlem, vücut uykudayken 0200-0500 arası maksimum düzeyde yapılıyor. Yani uyurken kilo vermemiz bu hormon sayesinde gerçekleşiyor. Uyumadan önceki dört saatlik açlık leptinin işine yarıyor bu yüzden. Neden? Çünkü vücuda besin alınmış, işlenmiş, kullanılmış. Yeni besin girmiyor üstelik. Artık leptin vücudun yağlı bölgelerinde birikmiş yağları yakmak için rahat rahat çalışabilir. Şimdi nasıl besleneceğimize geliyoruz. Öncelikle amacımız yukarıda anlattığım düzeni sağlayabilmek için uzun süre tok kalacağımız besinleri tüketmek olacak. Ne kadar çok tok kalırsak, o kadar yağ yakacağız ve depolamayacağız. Bunun için de düşük glisemik indeksli gıdalar tüketeceğiz. Çünkü bu gıdalar sağlıklı karbonhidratlar ve uzun süre tok tutucu yiyecekler grubu. Glisemik indeks Gİ herhangi bir yiyeceğin içinde bulunan karbonhidrat miktarına göre hesaplanıyor. Karbonhidrat içeren bir yiyecek kana geçtiğinde kan şekerini yükseltme hızını gösteriyor. Şekerdeki Gİ 100 mesela. En yüksek olan bu. Rafine edilmiş ve işlenmiş hazır yiyecekler ve unlu besinlerin de glisemik indeksi şeker gibi yüksek. Yüksek Gİ'ye sahip yiyecekler tüketilince, besinler mideden hemen ince bağırsağa geçerek çabucak hazmedilir ve mide yine açlık duymaya başlar. Oysa amaç, yediğimizin bizi en az 3-4 saat tok tutmasıydı. Hemen acıktıran besinler yediğimizde insülinin yükseliyor, kısa süre sonra tekrar düşüyor, acıkıyoruz. Tekrar yememiz gerektiği için leptin, depo yağları bir türlü işleyecek zamanı bulamıyor. Düşük glisemik indeksli yiyecekler nelerdir? Öncelikle sıfır glisemik indeks değerine sahip olan grup; protein grubu. Kitapta tüm besinlerin Gİ değerleri belirtilmiş. Kolaylıkla seçim yapabiliyorsunuz. Et, balık, yumurta, peynir, yoğurt, süt ve ayran beslenmemizde öncelik vereceğiniz besinler. Sebzelerin glisemik indeks değerleri 0 ile ortalama 60 arasında. Mesela; lahana, karnabahar, brokoli, enginar, kereviz, patlıcan, kabak, biber, salatalık, domates, marul, kuru soğan, hepsi 0, baklagillerin tümü, kuruyemişler, meyveler, taze ve kuru fasulye 48 çiğ havuç havucun değeri çiğken 40 iken pişince 70'e çıkıyor. Patates ve bezelyeye de dikkat; havuç gibi onların da pişirildiklerinde Gİ değeri fazlalaşıyor. Uygun zamanlarda ve uygun porsiyonlarda, belirtilen tüm besinleri tüketebiliyoruz. Kendinize özel diyet yemekleri yapmanıza gerek yok. Şimdiye dek bilmeden yaptığımız bir dolu yanlış olduğunu anlatıyor bu kitap. Mesela meyve her saat ve istediğimiz kadar yediğimiz bir besindi. Ama bu diyette dikkat etmemiz gerekiyor. Çünkü meyvede yüksek oranda şeker var. Amacımız vücuda fazla besin alarak şekerimizi yükseltmemekken, şekeri direkt olarak vücuda yüklemememiz gerekiyor. Üstelik gece yatmadan önce yenilen meyvelerin şekeri, yakılmaya fırsat bulamadığı için direkt olarak yağa dönüşüyor. Şeker içeren tüm besinler yasak, en başta tatlılar tabii ki. Bal, pekmez, reçel dâhil. Ekmek, poğaça, simit de hayatımızdan çıkıyor. Çünkü işlenmiş gıda, çünkü karbonhidrat ve glisemik indeksleri 100. Onların yerine ceviz, badem, fındık ve fıstığı koyacağız. Fiziksel aktivite neden önemli? Vücudumuzun en fazla yakıt kullanan ve yakan bölümleri kaslarımız. Ve en fazla kas bacaklarımızda. Bu yüzden yürümek çok önemli. Yürüdüğümüz ya da hareketli bir yaşamımız olduğunda kaslarımızdaki depolanmış fazla şeker harcanmaya başlıyor. Yalnız dikkat edin, spora başladığınızda size uyarırlar, normalden fazla yemek ihtiyacı duyarsınız diye, bu; kaslar çalışıp enerji tüketeceği için daha fazla besine ihtiyaç duyacaksınız, anlamına geliyor. Demek ki neymiş, hareketli bir yaşamımız olacak ki, besinlerle aldığımız enerjiyi ve depodaki yağları yakabilelim. Hem durmadan yiyelim, hem tembel tembel oturalım, eski yediklerimiz yakılmadan yenilerini ekleyelim; sonra gelsin kilolar, yokuş çıkamamalar, eğilip ayakkabı bile bağlayamamalar, rahat nefes alamamalar… Estetik deformasyon da cabası. Özetlersek; -Sabahları protein ağırlıklı besleniyoruz. Yumurta, peynir, zeytin tüketiyoruz mutlaka. Kahvaltıda şekerli besinlere yer vermiyoruz. Reçel, bal, pekmez. Kabuklu ceviz, kavrulmamış badem, fındık ve fıstık soframızda ya da 2 gün kurusu kayısı tüketebiliyoruz. Mevsim sebzelerinden oluşan besinleri tüketebiliyoruz. -İşlenmiş ve şekerli gıdalardan, ekmek ve türevlerinden uzak duruyoruz. Paketlenmiş her türlü market ürünü, glisemik indeksi yüksek, yararlı vitaminlerinden arındırılmış, posasız, ve raf ömrünü uzatmak için sağlığa zararlı katkılar eklenmiş ürünlerdir. -Öğünler arasında 4-5 saat olmasını sağlayacak şekilde besleniyoruz. -Her gün en az 2 litre su içiyoruz. Şekersiz olduğu sürece sevdiğimiz her türlü içeceği de tüketebiliriz. Üzerinde diyet yazan hiç bir içeceği ve yiyeceği önermiyor Karatay, haberiniz olsun. -Her gün bir fincan şekersiz Türk kahvesi. Kahvaltı ve yemek arası bir saatte içtiğinizde tokluk hissi verecektir. -Akşam sonra hiçbir şey yemiyoruz. Şekersiz sıvı tüketimi serbest. -Her gün düzenli olarak yürüyüş ya da sevdiğimiz bir fiziksel aktiviteyi yapıyoruz. -Yemeklerde ve salatalarda mutlaka sızma zeytinyağı kullanıyoruz. Diğer diyetlerde olduğu gibi yağdan kaçmıyoruz ama tabii sağlıklı olanlarından. Bulabilirsek halis tereyağı tüketiyoruz. - Kabız olmamaya dikkat ediyoruz. Bağırsaklardaki besinler uzun süre kaldığında vücuda geri emilim oluyor. Bu da toksik etki yaratıyor. Kabızlık sorunu olanlar mutlaka doğru şekilde beslenmeli ve bu sorunu çözmeli. Görüldüğü gibi, “sabah şu kadar, şunu ye, evde yemek varken, bir de kendine ayrıca diyet yemekler yap”la uğraştırmıyor bu diyet. Evinizde hangi yemek pişmişse onu yiyebiliyorsunuz. Mevcut seçenekler içinde en uzun süre tok tutacak besinleri seçerek besleniyorsunuz ki bunlar proteini yüksek glisemik indeksi düşük yiyecekler oluyor. Kıymalı fasulye yaptınız mesela. Yiyin gari- Yanına da iki kaşık yoğurt koyun, ya da salata, Ekmek yok tabii. Nasıl tok kalacağınıza şaşıracaksınız. Kitapta, burada yazmadığım, daha birçok faydalı ve şaşırtıcı bilgi var. En yakınınızdakine, en sevdiğinize seçilebilecek en iyi hediye bence. Tabii sizden söz ediyorum. - Önce kendinize alın. Sonra onlar da sizin gibi sağlıklı beslensinler, uzun yaşasınlar ve size her daim zinde ve fit görünsünler diye etrafınızdakilere alın, aldırın, bahsedin, derim. Sağlıklı beslenmeye, karnınız doyduğu halde kilo verdiğinizi görmeye başladığınızda “iyi ki” diyeceksiniz. Ben demeye başladım Uyarı Bu yazı Karatay Diyeti kitabı baz alınarak yazılmıştır. Uygulama hataları ya da kişisel özelliklere bağlı sonuçlar yazarın sorumluluğunda değildir. Güncellleme Bu yazıdan sonra Canan Karatay'ın 5 kitabı daha çıktı. Hepsini edinmenizi ve faydalanabilmenizi dilerim. Ayrıca adresinde Karatay Beslenmesinin tüm detaylarıyla ve fotoğraflarla anlatıldığı blogu da ziyaret etmenizi öneririm.
glisemik indeks diyeti ile kaç kilo verilir