DİYANETİŞLERİ BAŞKANIN’DAN “VAAZ VE İRŞAT HİZMETLERİNDE DİJİTAL ORTAMI ETKİN KULLANIN” TALİMATI. 18 Nisan 2020 - 15:05 “Kur’an-ı Kerim, Hayat Kitabımız”, “Sünnet, Nebevi Kılavuz” gibi konuların yanı sıra, aile ahlakına, Cübbeli Ahmet Hoca" olarak bilinen ve İsmailağa cemaatinin önemli isimlerinden Ahmet Mahmut Ünlü, Yeni Akit gazetesinin dağıttığı bir kitabın okunmaması ve evlerinde kitabı bulunduranların yakmalarını tavsiye etti. Cübbeli Ahmet Hoca, ayrıca bazı yabancı isimlerin camilerde vaaz vermelerinin engellenmesi için Diyanet İşleri Başkanlığı'na çağrı yaptı. CübbeliAhmet olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü iç savaşa hazırlanıyorlar demişti. Diyanet'ten yanıt geldi. Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, Habertürk’te Fatih Altaylı'nın Teke Tek programına konuk oldu ve son dönemde özellikle Vehhabîlik ile ilgili çıkışları ele aldı. Ahmet Mahmut Ünlü, Kuveytli Diyanetİşleri Başkanlığı, Konya Selçuklu'da doktorları hedef alan imam hakkında soruşturma başlattığını duyurdu. Kente bir müfettişin gönderildiği de belirtildi. Konya Şehir Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nde görev yapan Uzm. Dr. Ekrem Karakaya’nın (47), Hacı Mehmet Akçay (39) tarafından öldürülmesi, ülke Diyanetİşleri Başkanlığınca hazırlanan bu haftaki cuma hutbesinde, " 15 Temmuz: Birlik ve Beraberliğin Zaferi" söz konusu edilecek. Türkiye'nin tüm camilerinde vatandaşlara “Hep cash. Diyanet İşleri Başkanlığı ile Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Türkiye Yeşilay Cemiyeti arasında imzalanan protokol kapsamında zararlı alışkanlıklar konusunda uzmanlardan eğitim alan bin 128 din görevlisi 2021 yılında 33 bin 883 vaaz ile 25 milyondan fazla vatandaşa ulaştı. Müftülüklerin planlaması alanında uzman konuşmacıların katılımıyla Kur'an kursları, camiler, konferans, seminer ve panellerde 456 program ile 63 bin 956 kişi ulaşıldı. Ceza İnfaz Kurumları ve Denetimli Serbestlik Müdürlükleri'nde bağımlılığa karşı düzenlenen 853 etkinlikle yaklaşık 17 bin 780 kişiye manevi destek verildi. Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi Merkezleri AMATEM, Çocuk- Ergen Madde Bağımlılığı Tedavi Merkezleri ÇEMATEM ve Yeşilay Danışma Merkezlerinde, görevlilerce manevi danışmanlık ve rehberlik hizmeti sağlandı. Âlemlerin yaratıcısı Allah-u teâlâ, bizleri sadece kendi zatına kulluk yapmamız için yaratmıştır. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَاْلاِنْسَ اِلاَّ لِيَعْبُدُونِ “Ben cinleri ve insânları ancak bana ibâdet kulluk etsinler diye yarattım.”[1] Yaratılış sebebi olan kulluk, kulun mükellef olduğu şeylerin tamamını kapsayan kulun değişmez mesleğidir. Kulun vazifesi kendisini yaratanı, yaşatanı ve yöneteni bilecek ve tüm hayatında O’nu razı etmeye çalışmasıdır. Bu gayeyle hareket eden bir kulda hayatı boyunca yaratıcının önüne hiçbir şeyi geçirmeden yaşayacaktır. Değerli Kardeşlerim Kulluk Sadece Dilde Olmaz Nerede olursan ol ve ne yaparsan yap, hiçbir zaman değişmeyecek olan gerçek; senin O’nun kulu, O’nunsa senin Rabbin olduğu gerçeğidir. Ve senin vazifen kulu olduğun yaratıcının senin üzerindeki emir ve yasaklarını baş tacı yaparak yaşamaktır. Kulluk sadece dille ifade edilecek bir şey değildir. O, dilden yaşantıya yansımalıdır. Namazda Allahın kulu olduğunu söyleyenler; namaz dışında şeytanların, tâğutların, paranın, makamın kulu… oluyorlarsa onların dilleriyle söylediklerine itibar edilmez. Bir kişi sabahtan akşama kadar iyi bir kul olduğundan bahsetse, ancak kulluk görevlerini yerine getirmezse diliyle söylediği bu sözün hiçbir kıymeti yoktur. Hayata yansımayan sözler kuru iddialardır ki, her iddia isbât ister. Ondan dolayıdır ki, -başta peygamberler olmak üzere- Allah Teâlâ’nın razı olduğu kullar, söylediklerini yaşantıya geçirenlerdir. الم -, اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُوا اَنْ يَقُولُوا اَمَنَّا وَهُمْ لاَ يُفْتَنُونَ -, وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللهُ الَّذِينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ “Elif, Lâm, Mim. İnsânlar, sâdece Îmân ettik’ demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allâh, doğru söyleyenleri de, yalancıları da mutlaka bilir ve gerçekleri ortaya çıkarır.”[2] Ne yazık ki zamane cahiliyesinde üç, beş günlük basit dünyâlıklar uğruna ebedî ahireti hiçe sayanlar, Allah Teâlâ’ya kulluk etmek yerine başkalarına kulluk etmektedirler. Muhterem Müminler Kulluk Kur’ân ve Sünnete Göre Yapılır Müslüman’ca bir hayatı yaşamak ancak kulluk şuûrunun gönüllere yerleşmesiyle birlikte mümkün olacaktır. Kulluk şuûruna varan kişi, kulluğunu nasıl hayatına geçireceğini -öncelikli olarak- Kur’ân-ı Kerim’den ve Sünnet’ten öğrenmelidir. Kur’ân-ı Kerim’i ve Sünnet’i bilmeyenler, birçok şeyi öğrendikleri halde bunları öğrenmeyenler, nasıl ve neye göre bir kulluk yapacaklardır? Hiç şüphesiz ki, Allah Teâlâ’nın Kitabı ve Rasûlü’nün Sünneti, İslâm Dîni’nin değişmez iki temel kaynağıdır. Bu iki kaynağa sımsıkı sarılanlar Allah Teâlâ’nın izniyle sapmaktan korunan kişilerdir. Zira Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve selem şöyle buyurmuştur تركتُ فِيكُمْ أمرينِ لَنْ تَضِلُّوا ما تَمَسّكتُمْ بِهِمَا كِتَابَ اللّهِ تَعالَى، وَسُنّةَ رَسُولِهِ “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sarıldığınız sürece, asla doğru yoldan sapmayacaksınız. Bunlar, Allâh’ın Kitâbı ve Rasûlü’nün Sünneti’dir.” [3] Öyleyse kurtuluş üzere olmak ve kurtuluş üzere kalmak Kur’ân ve Sünnet ile mümkündür. Bizler bu ikisinin arasını bir birinden ayıramayız. Kur’ân ve Sünnet’i birbirinden ayırmak, vahiy ile hayatı birbirinden ayırmaktır ki, buna kimsenin hakkı yoktur. Sünnet, vahyin hayata yansımasıdır. Sünneti göz ardı etmek demek, vahyin hayata yansımasını göz ardı etmek demektir. Bakınız yol gösterici Kitâbımızda, Rabbimiz bizlere şöyle buyurur قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللهَ فَاتَّبِعُونِى يُحْبِبْكُمُ اللهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ “De ki Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyun; Allâh da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın. Allâh Gafurdur bağışlayandır, Rahîm’dir esirgeyendir.”[4] Rabbimiz bu âyet-i kerimeyle, Allahı sevenlerin ve sevdiklerini iddia edenlerin Rasûlüne uymaları gerektiğini bildirmektedir. Bu uyma emri’ Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in hayatında geçerli olduğu gibi, vefatından sonra da geçerlidir. Vefatından sonra da bizler, bu uyma emrini onun Sünnetine uyarak gerçekleştiririz. Yine Rabbimiz diğer bir âyet-i kerîmesinde şöyle buyurmuştur مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللهَ وَمَنْ تَوَلَّى فَمَا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا “Kim Rasûl’e itaat ederse, gerçekte Allâh’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik.”[5] Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ise şöyle buyurmuştur مَنْ أطَاعَنِى فَقَدْ أطَاعَ اللّه، وَمَنْ عَصَانِى فَقَدْ عَصى اللّه، “Her kim bana itaat ederse bana itaati Allah emrettiği için Allah’a itaat etmiş olur ve her kim bana isyan ederse gerçekten Allah’a isyan etmiş olur.” [6] Âyet-i kerîmede ve hadîsi şerîfte, Allahın rasûlüne itaatin, Allaha itaat olduğu beyan edilmiştir. Çünkü Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem kendinden konuşmayan kişidir. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَى “O, hevâdan kendi istek, düşünce ve tutkularına göre konuşmaz.” [7] Kur’ân ve Sünnet ilâhî kaynaklıdır. Biri “vahy-i metluv” iken, diğeri “vahy-i gayri metluv”dur. Öyleyse, Allaha itaat, Kur’ân’ın emir ve yasaklarına itaatken, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e itaatte hem hayatında, hem de vefatından sonra Sünnetine itaat etmektir. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve selem Sünnetin de kendisine verildiğini şöyle ifade eder ألا إني أوتيت الكتاب ومثله معه “Dikkat edin! Bana Kitâb ile birlikte benzeri Sünnet de verilmiştir.”[8] En hayırlı nesiller, Kur’ân’a ve Sünnete yapışmışlar ve “Kur’ân bize yeter diyerek” Sünneti bırakmamışlardır. Yapılması gereken hayırlı nesillerin yolunda, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve selem’in Sünnetine itaat ederek, dosdoğru yol üzere yaşamaktır. Rabbimiz bizlere şöyle buyurmaktadır وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدَى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبِيلِ الْمُؤْمِنِينَ نُوَلِّهِ مَا تَوَلَّى وَنُصْلِهِ جَهَنَّمَ وَسَاءَ تْ مَصِيراً “Kim kendisine dosdoğru yol’ apaçık belli olduktan sonra, rasûle muhalefet ederse ve mü’minlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. O ne kötü bir yataktır!..”[9] Değerli Kardeşlerim Kulluk Şuûr İster Kulluğun tadını almak, îmânın tadını tatmakla olur. Îmânın tadını alamayan kimseler, kalblerine şirk bulaştırıp nefislerine ihânet eden kimselerdir. Bunlar, Allahın kulu olduklarını akıllarını bile getirmezler. Zihinlerinde Allâh ve Rasûlüne, Kur’ân’a ve Sünnet’e, Cennete ve Cehennem’e yer yoktur. Bunların yerine ne kadar çerçöp varsa hepsinden abur cubur misâli zihinlerine doldurarak, kulluk şuûrundan uzak bir hayat sürerler. Oysa kulluk şuûr ister. Bu şuûrun kazanılması insân için hayati bir önem arz eder. Çünkü hayat, bu şuûr üzerine inşa edilecektir. Bizi biz yapan, bizi Müslüman yapan değerlere sarılmak… Kulluğumuzu o değerlere göre düzenlemek… Bizi bizden alıkoyan, bizi Müslümanlığımızdan uzaklaştıran her şeyi bir çırpıda silip atmak… Tevhîdî bir kulluğu yaşamak yolunda her şeyi göze almanın hazzına varmak… İşte budur kulluk şuûru! Yarınları yaşamak, yarınlarda yaşamak… Gelmesi mutlak, kaçınılması imkânsız olan yarınımız ahirettir. Ahiret şuuruyla yaşamak. Bizi ahretten, bizi hesap şuurundan uzaklaştıran her şeyden uzak durarak yaşamak… İşte budur kulluk şuuru. Allaha hakkiyle kulluk edenler, kullara kulluk zilletine düşmeyeceklerdir. Kulların sahibine hesap vereceklerine inanıp, hesap şuuruyla yaşayanlar kulluk şuuruyla hareket edenlerdir. Biz kulların öncelikli hedefi; kulları değil, kulların sahibini razı etmektir ve kulların rızalarıyla Allahın rızası çatıştığında Allah rızasını tercih etmektir. Dünya ve ahiret çıkarları ve tercihleri çatıştığında ahreti öncelemektir. Zira bizlerin ebedî yurdu ahirettir. Geçici geçeceğine göre, geçmeyen kalıcıyı tercih etmek akıl sahibi insanların özelliğidir. Kul, kulluğunu yapacağı zatı çok iyi bilmeli; kulluğunu, kulların sahibine yapmalıdır. Bu ise hayatının her döneminde Âlemlerin Rabbi’nin onun yaşantısında neler istediğinin bilmesiyle gerçekleşir. Din bir takım cahillerin dedikleri gibi vicdanlara hapsedilen bir olgu değildir. Din, hayata hâkim olan nizamdır. Bu nizam kimin ismiyle ve kimi razı etmek için yaşanıyorsa ona kulluk ediliyor demektir. Allahın hâkimiyetinin geçerli olduğu yerlerde başkalarının hâkimiyetine yer yoktur. Mülk Allah’ındır. O’nun mülkünde O’na kulluk etmektir. Bu itibarla Allaha kulluk şuuru, O’nun mülkünde O’nun rızası karşısında başka rızalar aramak yerine sadece onun rızasına razı olmaktır. Müslüman iki hayatlı kişidir. O dünya hayatına faniliği kadar; ahiret hayatına ise ebediliği kadar değer verir. Dünya hayatı bir imtihan yeri olarak ahiret hayatının önünde bize sunulmuşken, Müslüman sunulan bu hayatın bir gayesi olduğu bilinciyle hayata bakar. Oysa gayeyi unutanlar ve verilen hayatın amacının oyun ve eğlence olduğunu sananlar için iki hayat şuuru yoktur. Onlar, verilen bu dünya hayatında nefislerinin onlara süslediği şekilde yaşarlar. Onlar için ikinci bir hayata yani ebediyet hayatına yer yoktur. Bazılarının dilleriyle ebediyete inandıklarını söylediklerini duyarsınız. Onlarda Cennete ve de Cehenneme inanmaktadırlar. Ancak bu sözde inanış, onları cennet ehlinden olmak ve cehennem ehlinden de olmamak için emredilen kulluğu yaşamaya yönlendirmemektedir. Onların “bizler de Allâh’ın kuluyuz” dediklerini duyarsınız. Evet, tüm insanlar Allahın kullarıdırlar. Ancak kimileri bunu şuurlu söyler, kimileri ise şuursuz, yarım ağız… Aslında “bizler de Allah’ın kuluyuz” cümlesi şuursuz ağızlarda kuru bir söylemden öteye geçmez. Söylemden eyleme geçmeyen bir sözün arkasını sığınanlarınsa “nasıl bir kul” oldukları da ortadadır. Şüphesiz ki, bizler, sadece ve sadece Allahın kuluyuz. Kullara, Allaha itaat eder gibi itaat edemeyiz, kullardan Allahtan ister gibi isteyemeyiz, Allahtan bekler gibi bekleyemeyiz. Allahın emirleri ile kulların emirleri çeliştiğinde ve çatıştığında kulların emirlerini Allahın emirlerinin önüne geçiremeyiz. Allaha rağmen kendilerine çağıranlar var ise onları kabul edemeyiz. Müslüman yalnızca Allaha teslim olan şahıstır. Allah yüce kitabı olan Kur’ân’ında ne buyurduysa Müslüman ona teslim olmalıdır. Oysa zamanımızda birçoklarının çeşitli mazeretler ileri sürerek Allahtan başkalarına teslim olduklarını görmekteyiz. Çok iyi bilelim ki, günümüz insanlarının; “ama, fakat, şimdi, yarın…” gibi çeşitli mazeret kelimeleriyle başlayan mazeretlerinin hiçbir geçerliliği yoktur ve de olmayacaktır. Kullar olarak bizlerin yapması gerekli olan şey, Rabbimizin emirlerini duyduğumuzda kulluğun gereğini yerine getirmektir. Bugünün insanları kimlerin emirlerini dinlemiyor ki; okulda öğretmenini, askeriyede komutanını, iş yerinde patronunu dinliyor da, kendini yaratanı dinlemiyor. Kendisine bir takım unvanlar veren insanlara karşı itaatkâr, ancak kendisine ilâhî kanunlar koyan Âlemlerin Rabbine karşı ise isyankâr… İşte bu büyük bir çelişkidir. Kul Allâhın emirleri ile kulların emirleri çatıştığında Allahın emirlerini yapmalıdır. Allahın emirlerinin yerine kulların emirleri Allahın emirleriymiş gibi dinlenip onlara itaat ediyorsa, dilde Allahın kulu olduğunu söylense de amellerde itaat edilenlere kulluk yapılmaktadır. Unutulmamalıdır ki, kulluk itaati ve itaat edilene sevgiyi gerektirir. Geçici dünyanın peşinde koşmakta süratli ve hevesli olan insanın, ebedi hayatı için uyuşuk ve hevessiz olması şaşılacak olan şeylerdendir. Allaha teslim olan bir Müslüman kul, Allaha ve Rasûlüne itaat etmekle sorumludur. Yani Kitâb’a ve Sünnet’e kayıtsız ve şartsız bir itaat gerekir. Kitâb ve Sünnet’in karşısında hiçbir Müslüman “dilersem şöyle, istersem böyle yaparım” diyemez. Allah kullarının nasıl kulluk yapmaları gerektiğini kullarına bildirmişken, kullar için bunun aksine başka türlü bir kulluk çıkarmak gibi bir şey söz konusu değildir ve de olamaz. Allaha ibadet edenler, her hallerinde Allaha itaat edenlerdir. Çünkü “İtaat, ibadettir.” Buna göre, Allaha itaat, Allaha ibadettir. Ya Allahtan başkalarına, şeytanlara, tağutlara itaat edenler! Dilleri ile söylemeseler de onlarda onlara ibadet içerisindedirler. Sözün özü Müslüman bir kul, Allaha ve O’nun Rasûlüne itaat eder. Yani Müslüman, Kitâb’a ve Sünnet’e bağlıdır. Kitâb’ı ve Sünnet’i hayatlarından çıkartanların Allaha kulluk yaptıkları söylemi ise, ancak onların geçersiz iddialarıdır. Değerli Kardeşlerim Bizlerin kurtuluşu dünyada elde ettiğimiz makamlar, mevkiler, servet, şöhret, mal, mülk, çoluk çocuk ile değildir. Dünyanın süsü olan bu şeyler ahrette üstünlük sebebi olmayacaktır. Üstünlük ancak Allâh -teâlâ’ya güzel bir şekilde kul olmaktır. Kim Allaha güzel bir şekilde kulluğunu yapmış ve o hal üzere Allaha kavuşmuşsa, o kişi kurtuluşa eren kişidir. Nerede olursak olalım, ne iş yaparsak yapalım hangi makam ve mevkide olursak olalım değişmeyen asıl vazifemiz; bizi yoktan yaratana kulluk vazifemizi en güzel şekilde yerine getirmektir. Önce kul olmalıyız sonra meslek sâhibi… Mesleğimiz kulluğumuzun önüne hiçbir zaman geçmemelidir. Dünyasının imarı için bir meslek edinmek uğruna çekilen sıkıntılarının kaçta kaçını insan ebedî hayatını imar için gerekli olan kulluk mesleğini öğrenmeye harcamaktadır? Cahiliyenin bakış açısıyla hayata bakıp, tek hayatlı olan insanlar, daha küçük yaşlarından itibaren çocuklarına dünyevî hedefler gösterirler. Küçücük yavrulara “büyüyünce ne olacaksın?” diye soranlar, bu soruyla hep dünyevî mesleklerden bahsederler. Böyle olunca da hiçbir bir çocuk çıkıp ”Ben Rabbime iyi bir kul olacağım sonra da helâlinden kazanacağım” cevabını vermez. Çünkü bu, ona öğretilmemiştir. Ey insanlar! Önce Allaha iyi bir kul olacağız. Ardından helâlinden bir meslek sahibi… Dünyevî meslek sahibi olmak için kulluk mesleğimizi bırakamayız. Allaha hakkıyla kul olanlar, kullara kul olmayacaklardır. Kulların onlara sunduğu dünyalıklara da iltifat etmeyeceklerdir. Allaha hakkıyla kulluğu gerçekleştirenler gayri İslami değerleri reddedeceklerdir. Allaha hakkıyla kul olanlar, makama ve mevkie, paraya ve pula, mala ve mülke kul olmayı red ederlerken, dünyayı yaşanacak tek yer olarak görenlerse, tüm bunlara kulluk yapabileceklerdir. Allah, kullarına nasıl yaşayacaklarını bildirmiştir. Allah her dönemdeki kullarına kendi sistemini açıklamıştır. Müslümanlar her dönemde bu sisteme göre yaşamışlardır. Allahın kendilerine göndermiş olduğu bütün emir ve yasakları hayatlarında uygulamışlardır. Oysa bu gün sadece dilleriyle Müslüman olanların İslâm’ın haricindeki sistemlerle yaşantılarına yön verdiklerini gerebilirsiniz. Özellikle günümüzde Müslümanları tarih sahnesinden silmeye çalışan milletlerin oyunlarına maşa olarak bir hayat sürdüren, küfür yüklü isyân hareketleri ile yaşamaktadırlar. Bu küfür kokan sistemlerinde şeytânlaşan insânların, şeytânî planlarına “evet” diyerek onları kabul edenlerin “biz Allâh’a kulluk yapıyoruz” demeleri onların kuruntularıdır. Unutulmamalıdır ki, Allaha ibadet, Allaha itaatle ve gayrisini red ile mümkündür. Kulluğumuzu Allah’ın razı olduğu şekilde yerine getirme duasıyla… [1] Zariyat 51/56 [2] Ankebut 29/1-3 [3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları 2/328. [4] Ali İmran 3/31 [5] Nisa 4/80 [6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları6/436. [7] Necm 53/3 [8] Ebû Dâvud 4604 [9] Nisa 4/115 ANASAYFAVAAZ BÖLÜMÜRAMAZAN VAAZLARIBAYRAM VAAZLARI52 VaazGençler İçin VaazlarCUMA VAAZLARIHAFTANIN VAAZI Önemli Gün İstiklal Marşımızın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoyu Anma Günü İstanbul'un Fethi Fetih Ruhu Vaaz Hz. Ali Efendimiz Zaferler Allah'tandır Vaaz Camiler ve Din Görevlileri Haftası Cumhuriyetin Fazileti Vaaz Mübarek Günler Muharrem Ayı-Hicret-Aşure Günü Vaaz Mevlit Kandili Kandil Vaazı Yeni Kadir Gecesi Vaaz Kadr-ü Kıymet Bilmek Kadir Gecesi Vaazı Ramazan Bayramı Vaazı Muharrem Ayı ve Hicret Vaaz Sosyal Hayatımız İslam Dininde Akraba İlişkilerinin ve Ziyaretlerinin Önemi Vaaz Tabiatın Ölümünün Hatırlattıkları Vaaz Birlik ve Beraberliğimiz Açısından Camiler ve Din Görevlileri Senemizi Nasıl Değrelendirmeliyiz Vaaz Gün Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Günüdür Van Depremi Rabbim inananlar ile inanmayanları ayırt etmiştir, edecektir Ahlak Görgü Kuralları Vaaz Hayatımızda Sabrın Önemi Mütevazi Olanı Allah Yükseltir Vaaz Zan, Tecessüs ve Gıybet Vaaz Hayatımızda Sabrın Önemi Vaaz Kadın ve Erkekte İffet Vaaz Kardeşlik O Nur'la Onurlanmak İçin Vaaz Kardeşlik Vaazları -4- Kardeşlik Vaazları -2- Nasıl Bir Kardeşlik Vaaz Kardeşlik Vaazları -1- İnsan Kalabilmek ve İnsanlık Onurunu Koruyabilmek İçin O'na Muhtacız. Aile Ana-Babaya Saygı Allah'ın Emridir Vaaz Ana-Baba Hakkı İslam'ın Kadınlara Verdiği Değer Vaaz Düğünlerimiz Nasıl Olmalı Vaaz Kadın Haklarına Bir Başka Bakış Açısı Kölelik Kalkmadı Dünyadaki Cennet Nimeti Aile Huzurudur Vaaz Kuran-ı Kerim Kur'an-ı Kerim'de Haramlar Vaaz Dua İbadetin Özüdür Kur’an-ı Kerim’in Özellikleri Vaaz Kur'an-ı Kerim'in İcazının Tarihsel ve Güncel Değeri Vaaz Yaz Kur'an Kursları Başlıyor Kur'an-ı Kerimde Ahlak Esasları Vaaz Peygamberimiz Peygamber Efendimizin Hadislerinde Namazın Önemi Vaaz Hz. Peygamberin Eşsiz Ahlakı Vaaz Kutlu Doğum Vaazı Peygamberimizin Örnek Ahlakı Peygamberimizin Çocuk Terbiyesi Vaaz Peygamber Efendimizin Dua ve Zikirleri Vaaz İman Müslümanın Gerçek Kazancı Vaaz Allah’ın Sevgisini Kazanma Yolları Vaaz Kaza ve Kadere İman Vaaz Münafıkların Özellikleri Vaaz İslamda Sihir Büyü Yasağı Vaaz İslam Dininde Tevekkül Vaaz İbadet Çocuklarımıza İbadet Bilincini Kazandırmak Vaaz Abdestin Fazileti ve İbadetler Açısından Önemi vaaz Yemin ve Keffareti Vaaz Bir Tekellüf Değil Nimet Olarak Namaz Vaaz İslam Dininin Ana Gayesi Vaaz Haydi Umre Yolculuğuna 1846 Haber Kaynağı AA Diyanet İşleri Başkanlığından yapılan açıklamaya göre, Erbaş, Din Görevlileri Birliği Derneği DİN-BİR-DER, Medrese Alimleri Vakfı MEDAV ve Trabzon Kur'an Kursları Dernekleri Federasyonunun çevrim içi düzenlediği "21. Yüzyılda Aile Yapımıza Karşı Tehditler ve Ailenin Korunması" panelinin açılış konuşmasını yaptı. Erbaş, Kur'an-ı Kerim'de Hz. Peygamber'in bütün insanlığa en güzel örnek olarak gösterildiğini hatırlatarak, "Allah Resulü Efendimiz, aile olarak, baba, komşu, yönetici, devlet başkanı ve komutan olarak en güzel örnektir. Hayatın hangi alanında olursa olsun Allah Resulü Efendimizin örnekliğinden bütün insanlığın istifade etmesi gerekiyor." diye konuştu. Erbaş, aileyi korumak ve aileye yönelik tehlikeleri bertaraf etmek için öncelikle Hazreti Muhammed'in ve onun sünnetinin iyi bilinmesi gerektiğini kaydetti. İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliklerinden birinin de güzel ahlak olduğunun altını çizen Erbaş, bunun peygamberlerin insanlığa bıraktığı en büyük miras olduğunu belirtti. - "İslam, sevinç, keder, yorgunluk ve sıkıntıların paylaşılmasını istemektedir" Bireysel, sosyal ya da küresel boyutta yaşanan sıkıntıların ya da güzelliklerin aile kurumuyla güçlü bir ilişkisinin olduğuna işaret eden Erbaş, "Yüce dinimiz İslam, ailede adaletin, ihsanın, fedakarlığın, sorumluluk bilincinin, istişarenin, karşılıklı yardımlaşma ve anlayışın hakim kılınmasını, eşlerin birbirine güven duymasını ve bağlılık göstermesini, sevinç, keder, yorgunluk ve sıkıntıların paylaşılmasını istemektedir." bilgisini verdi. Erbaş, ailenin insanların geçmişini geleceğine bağlayan bir köprü olduğunu belirterek, şöyle devam etti "Ailenin, nesli muhafaza etmek gibi önemli ve vazgeçilmez bir işlevi vardır. Ailenin nesli muhafaza etme bilinciyle kurulduğu toplumlar, gelişmiş ve medeni toplumlardır. Çünkü insani ve vicdani değerler ancak bu tür bir aile ortamında doğup gelişir ve bir sonraki kuşağa aktarılır. Dine, hayata, topluma ve insanın var oluşuna dair sağlıklı bir zihniyet, aileden başka hiçbir içtimai kurum veya kuruluşta doğup gelişemez. Güçlü toplum, güçlü aile bağları ile kurulur. Huzurlu toplum, ancak aile huzuruyla kurulur." - "Ailede huzuru yaşamanın yolu, Peygamberimizin gösterdiği değerleri ailede hakim kılmakla mümkündür" Dünyada yaşanan hızlı toplumsal değişimlerden en fazla etkilenen kurumların başında ailenin geldiğinin altını çizen Erbaş, "Ailede ilgisizlik, boşanma, aile içi şiddet ve huzursuzluk gibi sorunlar, ferdi hayatı da içtimai hayatı da ciddi şekilde etkilemektedir. Bir yerde aile kurumu çözülmeye başladığında adli suçlar, uyuşturucu kullanımı, alkol, şiddet, sosyolojik ve psikolojik problemler artmaktadır." ifadelerini kullandı. Erbaş, Hz. Peygamberin aile hayatının kıyamete kadar bütün insanlar için en güzel örnek olduğunu hatırlatarak, şunları söyledi "Peygamber Efendimiz, tüm aile fertlerine daima merhametle, adaletle, iyilikle, güzellikle davranmış, bütün ilişkilerinde insan onuruna saygıyı esas almıştır. 'Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım.' hadis-i şerifi bu hakikatin ifadesidir. Allah Resulü, ailesine karşı insanlığın en şefkatli ve aile değerlerine en bağlı olanıdır. Dolayısıyla bugün aileyi korumanın ve güçlendirmenin, ailede huzuru yaşamanın yolu, Peygamber efendimizin gösterdiği değerleri ailede hakim kılmakla mümkündür." - "Eşler ve aile fertleri aile değerlerini korumada öncelikle Allah’a karşı sorumludur" İslam inancında ailenin Allah'ın adı üzerine yapılan bir akitle kurulduğunu belirten Erbaş, "Eşler ve aile fertleri öncelikle aile değerlerini korumada Allah'a karşı sorumludur." ifadelerini kullandı. Erbaş, şöyle devam etti "Dolayısıyla davranışlarımızın, Peygamberimizin davranışlarına uyup uymadığını yeniden gözden geçirelim. Kendimize, ailemize, çevremize ve gençlerimize karşı sorumluluklarımızı iman ve kulluk ekseninde yeniden değerlendirelim. Hayatımızın Resulullah'ın hayatına ne kadar benzediğini, aile hayatımızın onun aile hayatı ile ne kadar örtüştüğünü gözden geçirmeye çalışalım. Gönüllerimizdeki peygamber muhabbetini, günlük hayatımıza peygamber ahlakı, kulluk sorumluluğu, ümmet ve aile bilinci olarak taşıyalım." - Diyanet İşleri Başkanlığının aile ve gençlik hizmetleri Erbaş, Diyanet İşleri Başkanlığı olarak özellikle aile ve gençlik hizmetlerine büyük önem verdiklerini, il ve ilçe müftülükleri bünyesinde 436 noktada Aile ve Dini Rehberlik Merkezi kurduklarını, bu merkezlerde sadece aile hizmetlerinde görev yapan 3 bin 740 hocayla ailenin korunması ve güçlendirilmesi konusunda rehberlik yapıldığını kaydetti. Ülkenin her köşesinde aile ile ilgili eğitimler, etkinlikler, konferanslar ve seminerler düzenlendiğini, her yıl mutlaka aile ile ilgili birkaç hutbe hazırlandığını ve her üç aylık vaaz planında aile ile ilgili konuların yer aldığını belirten Erbaş, aileyi ele alan 30 çeşit eseri vatandaşın istifadesine sunduklarını, 2019 Ocak ayından itibaren aylık Aile Dergisi çıkardıklarını, Diyanet Televizyonu ve Diyanet Radyo'da aileye yönelik pek çok yayın yapıldığını anlattı. Salgın sürecinde aile ile ilgili çevrim içi çalışmaları aktaran Erbaş, sadece bu dönemde dijital mecralar üzerinden aile ile ilgili 48 farklı konuda tüm il ve ilçelerde sohbetler, seminerler düzenlediklerini ve şu ana kadar asgari 5 milyon kişinin bu programların tamamını takip ettiğini söyledi. Erbaş, "Elbette yapılanlar yeterli değildir ve hep beraber aile için çok daha fazla hizmetler yapmak zorundayız." ifadelerini kullandı. Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır. أَكْثِرُوا ذِكْرَ هَاذِمِ اللَّذَّاتِ “Lezzetleri bıçak gibi keseni -ölümü- çok hatırlayın!”1 Bu Ramazan akşamında, iftar sofralarından, lezzetli yemeklerimizden kalkıp geldiğimiz şu zaman diliminde belki de ağzımızın tadını kaçıracağımız bir şeyi hatırlayacağız. Aslında hiç aklımızdan çıkmaması gereken ölümü bu Ramazan akşamında yeniden hatırlayacağız ve siz kıymetli cemaatimize hatırlatacağız. Rabbim sadece hatırlamakla kalmayıp, hazırlık yapanlardan eylesin. Neyleyelim ölüm hepimizin başında. İster hatırlayıp uykularımız kaçsın, ister hiç hatırlamamak için aklımıza getirmek istemeyelim, isterse kendisine hazırlık yapsak ta durum böyle. Yaşam bulan bütün canlılar için kaçınılmaz bir gerçek Ölüm. Cahit Sıtkı TARANCI “Yaş Otuz Beş” şiiriyle karşılaşacağımız ölümü, bizlere ne güzel hatırlatıyor. “… Neylersin ölüm herkesin başında. Uyudun uyanamadın olacak. Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında? Bir namazlık saltanatın olacak, Taht misali o musalla taşında.” Ölüm imtihanın tabii bir sonucudur. İmtihan dünyasında yaşayan insanların yapmış olduklarının sonuçlarıyla karşılaşacağı zaman dilimine atılan ilk adım. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır. كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَنَبْلُوكُم بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz. 2 Ölümle karşılaşan ise mutlaka Rabbine geri dönecektir. Geri döndürülecektir. Rabbimizin Kur’an-ı Kerimde bildirdiği üzere. كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ إِلَيْنَا تُرْجَعُونَ “Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.” 3 Ölümü tadıp bir çukurda bedenimiz yok olmayacak. Rabbimize geri döndürülüş mutlaka gerçekleşecek. Bu döndürülüşün ise neticesinde karşılaşacağımız bazı durumlar var. Kur’an-ı Kerimden bu hususu aktaralım. كُلُّ نَفْسٍ ذَآئِقَةُ الْمَوْتِ وَإِنَّمَا تُوَفَّوْنَ أُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَمَن زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ وَما الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ مَتَاعُ الْغُرُورِ “Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.” 4 Ölüm geldiğinde vakit ileriye veya geriye alınmayacak. Vakti gelen vaktinde bu dünyadan ayrılma mecburiyetinde kalacak. Bu gerçeği hiçbir şey unutturmamalıdır. Dünya sevgisi, dünyanın süsü olan çocuklarımız, mallarımız ölüm gerçeğini hafızamızdan silmemelidir. Münafıkun Süresinde bildirilen ayetleri beraberce lütfen dikkatlice dinleyip anlayalım. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُلْهِكُمْ أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ {} وَأَنفِقُوا مِن مَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ فَيَقُولَ رَبِّ لَوْلَا أَخَّرْتَنِي إِلَى أَجَلٍ قَرِيبٍ فَأَصَّدَّقَ وَأَكُن مِّنَ الصَّالِحِينَ{} وَلَن يُؤَخِّرَ اللَّهُ نَفْساً إِذَا جَاء أَجَلُهَا وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ “Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir. Herhangi birinize ölüm gelip de, “Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!” demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın. Allah, eceli geldiğinde hiçbir kimseyi asla ertelemez. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” 5 وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللّهُ النَّاسَ بِظُلْمِهِم مَّا تَرَكَ عَلَيْهَا مِن دَآبَّةٍ وَلَكِن يُؤَخِّرُهُمْ إلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى فَإِذَا جَاء أَجَلُهُمْ لاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.6 Hazırlık yapmalı mı veya yapmamalı mı sorusundan ziyade şu soruyu sormak isterim. Ne zaman kendisiyle karşılaşacağımızı bilmediğimiz ve vakti geldiğinde bizi apar-topar alıp götürecek olana ölüme nasıl hazırlık yapmalıyız? Ölüm fani âlemden ebedi âleme geçişin adıdır. Ölümle karşılaşan bizler için eğer ahiret sermayemiz iyi ise o zaman bu yolculuk çok güzel bir yolculuk olacaktır. Ya tam tersi ise, Ya ahiret azığımız az ise. O zaman Ölüm geride bıraktıklarımız için bir acı, hüzün, keder olsa da, asıl hüzün bizim için olacaktır. Sevgili Peygamberimizin bir hadisini tam bu noktada hatırlamakta fayda var. Gönüller Sultanı şöyle buyuruyor. يَتْبَعُ المَيِّتَ ثَلاثَةٌ أَهْلُهُ وَمالُهُ وَعَمَلُهُ فَيَرْجِعُ اثْنَانِ . وَيَبْقَى وَاحدٌ يَرْجِعُ أَهْلُهُ وَمَالُهُ وَيَبْقَى عَمَلُهُ “Ölen kimseyi peşinden üç şey takip eder Aile çevresi, malı ve yaptığı işler. Bunlardan ikisi geri döner, biri ise kendisiyle birlikte kalır. Aile çevresi ve malı geri döner; yaptığı işler kendisiyle birlikte kalır.” 7 Biz bizimle olacak olana asıl kıymeti vermeliyiz. Bizimle kabirde kalacak olan ise amellerimizdir. Ne kadar çok sevsek de, bizi ne kadar çok sevseler de aile efradımız, dostumuz, arkadaşlarımız hep geride kalacak. Bu sebeple ölüme hazırlıklı olmak isteyen bizler için öncelikle neye değer verdiğimizi sorgulamamız gerekir. Biz bu dünyada, dünyamızı ve ahretimi kurtaracak ve mutluluğa eriştirecek olanları mı, yoksa dünya ve ahretimiz açısından bize hiçbir faydası olmayan şeylere mi kıymet vermekteyiz? Soru kendimize cevap yine kendimize aittir. Soruya doğru cevabı verdikten sonra halimiz düzeltmekte kendimize aittir. Sormuş olduğumuz bu soruya bir cevap Efendimizin hadislerinden arıyalım. İbni Ömer aktarılan bir hadiste; Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem omuzumu tutarak şöyle buyurdu “Dünyada tıpkı bir garip hatta bir yolcu gibi davran!” İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle derdi Akşamı ettiğinde, sabahı bekleme! Sabaha çıktığında, akşamı bekleme! Sağlıklı günlerinde, hastalanacağın vakit için; hayatın boyunca da öleceğin zaman için tedbir al!8 Kur’an-ı Kerimde bir ayette şöyle buyruluyor. وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” 9 Yukarıda ayetlerde aktardığımız üzere bize ölümün ne zaman geleceğini bilmemekteyiz. O zaman bu ayette ifade edilen ölüm gelinceye kadar ibadet etmeyi nasıl anlayacağız. Bu ayeti şöylece izah edebiliriz. Öyle bir ibadet hayatı geçir ki, ölüm geldiğinde seni ibadet yaparken bulsun. Bunu ise, yapmış olduğumuz her şeyi Allah rızası için yapmakla elde edeceğiz. Yaşamımız, ölümümüz, ibadetlerimiz, her şeyimiz Allah için olmalıdır. Rabbimizin emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçtığımız, itikat ile ilgili problemlere düşmeden imanımızı kemale erdirme yolunda çaba gösterdiğimiz, ahlaken olgun olma yolunda olduğumuz müddetçe yapacağımız her meşru şey ibadet seviyesine çıkmaktadır. Böyle bir hayat yaşarken uyuduğumuz zaman uyumamız bir ibadettir, ölüm bizi uykuda yakalayınca ibadet yaparken ölmüşüz demektir. Böyle bir hayat geçirirken çocuklarımızın nafakasını kazanma yolunda ölürsek ibadet yaparken ölmüşüz demektir. Örnekleri çokça zikredebiliriz. Pişmanlığı ölüm anında yaşamayalım. Pişmanlığı kabir’in içine vardığımızda yaşamayalım. Pişmanlığı mahşer meydanında, mizan terazisi başında, Rabbim saklasın Cehennemliklerin içerisinde olduğumuzda göstermeyelim. Gelin pişmanlığı şimdi yaşayalım. Gelin şimdi pişman olalım. Gelin hatamızdan dönme imkânımız olduğu ve hatasından dönenlerin hatalarının affedildiği bu dünyada pişman olalım. Hatamızdan dönelim. Rabbimize sığınalım. O’ndan başka gidecek bir durumumuz olduğunu artık gönlümüze gerçek anlamda yerleştirelim. Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’de bildirdiği şu ayetleri kendimize tavsiye almamızı aktararak vaazımızı sonlandırıyoruz. حَتَّى إِذَا جَاء أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِ {} لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحاً فِيمَا تَرَكْتُ كَلَّا إِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَائِلُهَا وَمِن وَرَائِهِم بَرْزَخٌ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ {} فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ فَلَا أَنسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَاءلُونَ {} فَمَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ {} وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ فِي جَهَنَّمَ خَالِدُونَ {} تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ فِيهَا كَالِحُونَ {} أَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَكُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ {} قَالُوا رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْماً ضَالِّينَ {} رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْهَا فَإِنْ عُدْنَا فَإِنَّا ظَالِمُونَ {} قَالَ اخْسَؤُوا فِيهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ {} إِنَّهُ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْ عِبَادِي يَقُولُونَ رَبَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَأَنتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ {} فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِيّاً حَتَّى أَنسَوْكُمْ ذِكْرِي وَكُنتُم مِّنْهُمْ تَضْحَكُونَ {} إِنِّي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُوا أَنَّهُمْ هُمُ الْفَائِزُونَ {} قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْأَرْضِ عَدَدَ سِنِينَ {} قَالُوا لَبِثْنَا يَوْماً أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَاسْأَلْ الْعَادِّينَ {} قَالَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلاً لَّوْ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ {} أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ “Nihayet o müşriklerden birine ölüm gelip çatınca Rabbim, der. Ne olur beni dünyaya geri gönder. Ömrümü boşa geçirdiğim dünyada iyi işler yapayım. Hayır, hayır. Onun bu söyledikleri boş lâftan ibarettir. Tekrar dirilecekleri güne kadar onların önlerinde bir engel vardır, geri dönemezler. Sûra üflendiği zaman artık aralarında soy sop ilişkisi kalmaz. Birbirlerinin hâlini de sormazlar. Kimin yaptığı iyilikler ağır basarsa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Kimin yaptıkları da hafif gelirse, işte onlar zarara uğrayanlardır. Onlar cehennemde devamlı kalacaklardır. Bunların yüzlerini ateş yalar da, dişleri sırıtır kalır. Allah Teâlâ onlara “Benim âyetlerim size okunurdu da, siz onları yalanlardınız, değil mi?” der. Derler ki Rabbimiz! Azgınlığımız bizleri altetti. Biz sapıklık içinde kalmış bir kavim olduk. Rabbimiz! Ne olur, bizi buradan çıkar! Eğer tekrar önceki hâlimize dönersek, kendimize zulmetmiş oluruz. Allah Teâlâ şöyle buyurur “Alçaldıkça alçalın orada. Bana artık bir şey söylemeyin! Çünkü kullarımdan bir grup insan Rabbimiz, biz iman ettik, bizi bağışla. Bağışlayanların en iyisi sensin, demişlerdi. Fakat siz onlarla eğlenir, beni anmayı unutarak onlara gülerdiniz. Sabrettikleri için bugün ben onları mükâfatlandırdım. Onlar muratlarına erenlerdir.” Allah Teâlâ inkârcılara “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” diye sorar. - Bir gün veya daha az bir zaman kaldık; sayanlara sor, derler. Allah Teâlâ da onlara şöyle buyurur “Pek az kaldınız. Keşke bunu bilseydiniz dünyaya tapmazdınız. Sizi boşuna yarattığımızı, bize dönmeyeceğinizi mi sandınız?”10 Aklımızı kullanmamız gerek. Yanlış yollardan kurtulmak gerek. Hatalarımıza bu Ramazan akşamında tövbe etmek gerek. Bir daha yanlışlıklara dönmemeye azimli olmak ve karar vermek gerek. Ey Rabbimiz! Bu gecelerin hürmetine, Güzeller güzeli Efendimiz hürmetine, sevdiklerin hürmetine, bilerek veya bilmeyerek yaptığımız bütün günah, hata, isyan, küfür, yanlışlıklarımızın tamamına tövbe ettik, pişmanız. Bir daha yapmamaya azmediyoruz. Bu azmimizde kararlık göstermemize yardım et. Bizlerden razı ol. Ölüm günümüzde kelime-i şehadet getirmeyi bizlere nasip et. Geceniz mübarek olsun. Allah’a emanet olun. Ahmet ÜNAL Vaiz 1. Riyazü’s-Salihin, Hadis No 580 2. Enbiya, 21/35 3. Ankebut, 29/57 4. Al-i İmran, 3/185 5. Münafıkun, 63/9-11 6. Nahl, 16/61 7. Riyazü’s-Salihin, Hadis No 462 8. Riyazü’s-Salihin, Hadis No 575 9. Hicr, 15/99 10. Mü’minûn 23/99-115

aile ile ilgili vaaz diyanet