Ben hasta oldum beni ziyaret etmedin! Kul:-Ey Rabb’im, Sen Rabbü’l-âlemîn iken ben Seni nasıl ziyaret ederim? Cenab-ı Hakk:-Bilmedin mi, falan kulum hastalandı, fakat sen onu ziyaret etmedin, bilmiyor musun? Eğer onu etseydin, yanında beni bulacaktın! Cenab-ı Hakk:-Ey âdemoğlu, ben senden yiyecek istedim ama sen Beni doyurmadın
Hz Peygamberin bildirdiğine göre Yüce Allah kıyamet gününde bir kimseye şöyle seslenecek; “Ey Ademoğlu; Ben hastalandım, beni ziyaret etmedin O şahıs; Ey Rabbim! “Sen alemlerin Rabbısın ben seni nasıl ziyaret edecektim” deyince, Allah; Hani filan kulum hastalandı da onu ziyaret etmedin ya.
– Ey insan hasta oldum, ziyaretime gelmedin. İnsan sordu: – Ey Rabbim sen âlemlerin Rabbisin Seni nasıl ziyaret edeyim? Allah buyurdu: – Bilmiyor musun? Falan kulum hasta oldu; ama sen onu ziyaret etmedin; eğer onu ziyaret etseydin; beni yanında bulacaktın. Allah dedi ki: – Ey insan. Açtım, doyurulmamı istedim; beni doyurmadın.
Hastalandım beni ziyaret etmedin” İnsanoğlu sorar: “— Seni nasıl ziyaret edebilirdim ey alemlerin Rabbi?” Allah-u Teâlâ buyuruyor ki: “— Görmedin mi filan kulum hastalandı. Şayet onu ziyaret etseydin, beni onun yanında bulacaktın.” Yine Allah-u Teâlâ: “— Ey insanoğlu, acıktım neden beni düşünmedin?” buyurur.
“-Ey Âdemoğlu! Hastalandım, beni ziyâret etmedin.” Âdemoğlu: “-Sen âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl ziyâret edebilirdim?” der. Allâh Teâlâ: “-Falan kulum hastalandı, ziyâretine gitmedin. Onu ziyâret etseydin, beni onun yanında bulurdun. Bunu bilmiyor musun? Ey Âdemoğlu, beni doyurmanı istedim, doyurmadın
cash.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “ALLAH Teâlâ kıyâmet gününde şöyle buyurur –”Ey âdemoğlu! Hastalandım, beni ziyaret etmedin”. Âdemoğlu – Sen âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl ziyaret edebilirdim? der. ALLAH Teâlâ – “Falan kulum hastalandı, ziyaretine gitmedin. Onu ziyaret etseydin, beni onun yanında bulurdun. Bunu bilmiyor musun? Ey Âdemoğlu! Beni doyurmanı istedim, doyurmadın” buyurur. Âdemoğlu – Sen âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl doyurabilirdim? der. ALLAH Teâlâ – “Falan kulum senden yiyecek istedi, vermedin. Eğer ona yiyecek verseydin, verdiğini benim katımda mutlaka bulacağını bilmez misin? Ey Âdem oğlu! Senden su istedim, vermedin” buyurur. Âdemoğlu – Ey Rabbim! Sen âlemlerin Rabbi iken ben sana nasıl su verebilirdim? der. ALLAH Teâlâ – “Falan kulum senden su istedi, vermedin. Eğer ona istediğini verseydin, verdiğinin sevâbını katımda bulurdun. Bunu bilmez misin?” buyurur Açıklama Hasta ziyaretinin, ALLAH’ın rızasını kazanmak demek olduğunu bundan daha güzel anlatmak mümkün değildir. ALLAH Teâlâ, herhangi bir hastayı ziyaret etmeyi, bizzat kendisini ziyaret etmek gibi değerlendirmektedir. Çünkü hadisin ilk cümlesinde hasta kulunu kendisiyle temsil ve teşrif etmektedir. Rızasının, hastanın yanında onu ziyaret edecek kimseleri beklediğini bildirmektedir. Bu, ALLAH Teâlâ’nın lutuf ve ikramının rahmet ve rızâsının; düşkün ve zayıfların, himmete ve yardıma muhtaçların yanında olduğu anlamına gelmektedir. Onlara gösterilecek ilgi nisbetinde ilâhî rahmet ve rızâya kavuşmanın mümkün olacağı anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi Yüce Rabbimiz’in hastalanması, bir şey yemesi- içmesi ve bunlar için herhangi bir kimsenin yardımına muhtaç olması kesinlikle düşünülemez. Buna rağmen ALLAH Teâlâ’nın, “hastalandım, yiyecek istedim, su istedim” buyurması, kulun şaşkınlığına ve haklı olarak, “sen bunlardan uzak, tüm âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl ziyaret eder, nasıl doyurur ve sana nasıl su verebilirdim?” demesine yol açmaktadır. Ancak birincisinde, hastayı ziyaret edenin, ALLAH’ın rızasını hastanın yanında bulacağı; iki ve üçüncüsünde de, muhtaçları yedirme ve içirmenin sevabını ALLAH’ın katında bulacağı cevabıyla kulun şaşkınlığı giderilmektedir. Bu arada, hadiste sayılan iyiliklerin, kulu ALLAH’a yaklaştıran amellerden olduğu;“Beni onun yanında bulurdun” ifadesinden dolayı hasta ziyaretinin, aç olanı doyurmak ve susuza su vermekten daha faziletli olduğu gibi bazı değerlendirmelere gitmek de mümkündür. Hatta, sırf bu ifadeden dolayı, “hasta ziyaretinin sevabından daha büyük bir sevap bildirilmedi” denilmiş, Arapça yazılışları bakımından bir nokta farkı ve fazlalığı dikkate alınarak “el-İyâde efdalu mine’l-ibâde” sonucunu çıkaranlar olmuştur Bk. Aliyyu’l-Kaarî,Mirkat, IV, 10-11. Toplumu sürekli diri, sağlıklı ve güvenli tutmak hasta, âciz ve düşkünlere ilgi duymakla mümkündür. Toplumda düzenin, insanda duygu ve davranışların en çok bozulduğu hastalık, düşkünlük ve ihtiyaç zamanlarında, sağlam ve imkânı olan kimselerin yapacakları iyiliklerin, doğrudan ALLAH’a sunulmuş ikram olarak değerlendirilmesi, büyük bir şeref ve teşviktir. Tabiatıyla bu tür fırsatların kaçırılması ise, fevkalâde büyük bir gaflet ve telafi edilemez bir zarardır. Kul, kimi ziyaret ettiğini değil, kimin emrini yerine getirdiğini düşünmelidir. Ziyaretin veya ikramın muhatabı Ahmed veya Mehmed olabilir. Ama asıl önemli olan, bu ilişkiyi isteyen iradenin kime ait olduğudur. ALLAH’ın rızâsı, iradesinin yerine getirilmesindedir. Hadiste, hasta ziyaretinin ALLAH’ı hoşnut etmeye vesile olduğu bildirilmekte, böylesi bir şansın kaçırılmaması gerektiğine dikkat çekilmektedir. Hadisten Öğrendiklerimiz 1. ALLAH Teâlâ, hastaların ziyaret edilmesinden hoşnut olur. 2. Muhtaçların ihtiyaçlarını gidermek, ALLAH katında son derece makbuldür ve karşılığı asla zayi olmaz. 3. Hasta, zayıf ve düşkünlere karşı duyarlı olmak gerekmektedir. - - - - - - - - - - - - - - - Hadis-i Kudsi Müslim, Birr 43 Ebû Hüreyre radıyallahu anh rivayet etmiştir Riyazü's Salihin - İmam Nevevi Tercüme ve Şerh Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir, Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, Yrd. Doç. Dr. Raşit Küçük
Sen Âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl doyurabilirdim? O halde sakın yetimi ezme! El açıp isteyeni de sakın boş çevirme! Rabbinin lutuflarını şükranla an. Duhâ Suresi 9-11. Ayet Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “ Allah Teâlâ kıyâmet gününde şöyle buyurur -“Ey âdemoğlu! Hastalandım, beni ziyaret etmedin”. Âdemoğlu - Sen âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl ziyaret edebilirdim? der. Allah Teâlâ - “Falan kulum hastalandı, ziyaretine gitmedin. Onu ziyaret etseydin, beni onun yanında bulurdun. Bunu bilmiyor musun? Ey Âdemoğlu! Beni doyurmanı istedim, doyurmadın” buyurur. Âdemoğlu- - Sen âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl doyurabilirdim? der. Allah Teâlâ - “Falan kulum senden yiyecek istedi, vermedin. Eğer ona yiyecek verseydin, verdiğini benim katımda mutlaka bulacağını bilmez misin? Ey Âdem oğlu! Senden su istedim, vermedin” buyurur. Âdemoğlu - Ey Rabbim! Sen âlemlerin Rabbi iken ben sana nasıl su verebilirdim? der. Allah Teâlâ - “Falan kulum senden su istedi, vermedin. Eğer ona istediğini verseydin, verdiğinin sevâbını katımda bulurdun. Bunu bilmez misin?” buyurur. Müslim, Birr 43 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Hasta ziyaretinin, Allah’ın rızasını kazanmak demek olduğunu bundan daha güzel anlatmak mümkün değildir. Allah Teâlâ, herhangi bir hastayı ziyaret etmeyi, bizzat kendisini ziyaret etmek gibi değerlendirmektedir. Çünkü hadisin ilk cümlesinde hasta kulunu kendisiyle temsil ve teşrif etmektedir. Rızasının, hastanın yanında onu ziyaret edecek kimseleri beklediğini bildirmektedir. Bu, Allah Teâlâ’nın lutuf ve ikramının rahmet ve rızâsının; düşkün ve zayıfların, himmete ve yardıma muhtaçların yanında olduğu anlamına gelmektedir. Onlara gösterilecek ilgi nisbetinde ilâhî rahmet ve rızâya kavuşmanın mümkün olacağı anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi Yüce Rabbimiz’in hastalanması, bir şey yemesi- içmesi ve bunlar için herhangi bir kimsenin yardımına muhtaç olması kesinlikle düşünülemez. Buna rağmen Allah Teâlâ’nın, “hastalandım, yiyecek istedim, su istedim” buyurması, kulun şaşkınlığına ve haklı olarak, “sen bunlardan uzak, tüm âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl ziyaret eder, nasıl doyurur ve sana nasıl su verebilirdim?” demesine yol açmaktadır. Ancak birincisinde, hastayı ziyaret edenin, Allah’ın rızasını hastanın yanında bulacağı; iki ve üçüncüsünde de, muhtaçları yedirme ve içirmenin sevabını Allah’ın katında bulacağı cevabıyla kulun şaşkınlığı giderilmektedir. Bu arada, hadiste sayılan iyiliklerin, kulu Allah’a yaklaştıran amellerden olduğu;“Beni onun yanında bulurdun” ifadesinden dolayı hasta ziyaretinin, aç olanı doyurmak ve susuza su vermekten daha faziletli olduğu gibi bazı değerlendirmelere gitmek de mümkündür. Hatta, sırf bu ifadeden dolayı, “hasta ziyaretinin sevabından daha büyük bir sevap bildirilmedi” denilmiş, Arapça yazılışları bakımından bir nokta farkı ve fazlalığı dikkate alınarak “el-İyâde efdalu mine’l-ibâde” sonucunu çıkaranlar olmuştur Bk. Aliyyu’l-Kaarî, Mirkat, IV, 10-11. Toplumu sürekli diri, sağlıklı ve güvenli tutmak hasta, âciz ve düşkünlere ilgi duymakla mümkündür. Toplumda düzenin, insanda duygu ve davranışların en çok bozulduğu hastalık, düşkünlük ve ihtiyaç zamanlarında, sağlam ve imkânı olan kimselerin yapacakları iyiliklerin, doğrudan Allah’a sunulmuş ikram olarak değerlendirilmesi, büyük bir şeref ve teşviktir. Tabiatıyla bu tür fırsatların kaçırılması ise, fevkalâde büyük bir gaflet ve telafi edilemez bir zarardır. Kul, kimi ziyaret ettiğini değil, kimin emrini yerine getirdiğini düşünmelidir. Ziyaretin veya ikramın muhatabı Ahmed veya Mehmed olabilir. Ama asıl önemli olan, bu ilişkiyi isteyen iradenin kime ait olduğudur. Allah’ın rızâsı, iradesinin yerine getirilmesindedir. Hadiste, hasta ziyaretinin Allah’ı hoşnut etmeye vesile olduğu bildirilmekte, böylesi bir şansın kaçırılmaması gerektiğine dikkat çekilmektedir. Hadisten Çıkarmamız Gereken Dersler Allah Teâlâ, hastaların ziyaret edilmesinden hoşnut olur. Muhtaçların ihtiyaçlarını gidermek, Allah katında son derece makbuldür ve karşılığı asla zayi olmaz. Hasta, zayıf ve düşkünlere karşı duyarlı olmak gerekmektedir. Kaynak Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları İlgili haberler
Yüce Allah kıyamet günü şöyle Ey insanoğlu ben hastalandım. Fakat sen beni ziyaret İnsan der ki Ya Rabbi! Ben seni nasıl ziyaret edebilirim. Sen âlemlerin Allah buyurur Bilmez misin ki falan kulum hastalandı da sen onu ziyaret etmedin? Ve yine bilmez misin ki, eğer sen onu ziyarete gelseydin and olsun ki, beni onun yanında Yüce Allah yine soracak Ey Ademoğlu! Ben senden yiyecek istedim. Sen İnsan diyecek ki Ya Rabbi! Sen âlemlerin Rabbisin, ben sana nasıl yemek Yüce Allah buyurur Bilmez misin ki falan kulum senden yemek istedi de sen onu doyurmadın. Yine bilmez misin ki, eğer sen onu doyursaydın and olsun ki, beni onun yanında bulacaktın. - Ey Ademoğlu! Ben senden su istedim. Sen ise bana su vermedin!- İnsanoğlu der ki Ya Rabbi! Sen âlemlerin Rabbisin. Ben nasıl olur da sana su Allah buyurur Falan kulum senden su istedi de sen ona su vermedin. Bilmez misin ki, eğer sen ona su vermiş olsaydın and olsun ki beni onun yanında dinin merkezine koyan böyle evrensel bir mesajı hangi din veya felsefe verebilmiş ki! Düşünebiliyor musunuz? Yüce Yaradan mahşerde kulunu muhatap alıyor. Ona sitem ediyor. Kuluna neden bana daha çok secde etmedin, neden daha çok oruç tutmadın diyerek ibadet eksikliğinden dolayı sitem etmiyor bu hadiste. İnsanın insana vefasızlığına, merhamet etmemesine, yardım elini uzatmamasına sitem ediyor. İnsanı, insandan dolayı kınıyor. Bu hadis elbette mahşerden bir sahneyi aktarıyor sadece. Bu sahnenin benzeri milyarlarca sahne yaşanacak. Ve insan, insanlığından uzaklaşışının hesabını Rabbine verecektir.“Ben kulumun zannı üzerindeyim” sözü ümide açılan ilahi bir kapıdır. Kul Rabbinin kendisini affedeceğini umar. Günahından utanır ama ümidini de yitirmez. Hep bağışlanmayı talep eder. Rabbinin kendisini terk etmeyeceğini düşünür. Bütün bu olumlu düşünceler onu ruhen, Rabbine yönlendirir ve sevgi boyutuna taşır. Zaten kendisinden ürkülen, uzaklaşılan, titrenilen bir ilah yerine, sevecen, kucaklayan, kapıyı aralayan bir rahman sıcaklığını yakalamak dinin temel gayesidir.“Ben kalbi kırıkların yanındayım” sözü bize Yüce Allah’ı tanıtmak için yeterli bir ipucu vermiyor mu? Kalbi kırıklar, uçuruma daha yakındırlar. Sevgisizlikten bunalmışlardır. Hayatın azgın darbeleri, onları dipsiz bir okyanusa doğru savurmuş olabilir. Kime tutunacaklar. Halden anlamayan yabanlara mı sırt dayayacaklar? Düşüşlerinden haz alan insafsızlara mı sarılacaklar. Hangi sahile yanaşacaklar. İşte böyle bir anafora yakalanmış olan ümitsizlere, rahim olan Allah pencereyi aralıyor Ben kalbi kırıkların yanındayım. Ben sizin yanınızdayım. Uzaklarda aramayın beni. Yanı başınızdayım. Nefesinizden daha yakınım.“Kula şahdamarından daha yakınım” sözünü biz, Allah’ın yalan ve yanlışımızı daha yakından görmek için gözetleyici olarak yakınımızda olması gibi anlamışız. Yanlış anlamışız. Allah bizim günahlarımızı takip ediyor gibi anlamışız. Ama bu anlayışımız doğru değildir. Zira bu ilahi mesaj; kendini yalnız hissetme, unutuldun sanma, bilmediğimi zannetme, fısıltını dahi biliyorum. Duyuyorum. Bana yalvaracaksan, bil ki seni duyuyorum. Gözyaşı döküyorsan, bil ki yanaklarına dökülen gözyaşlarının sıcaklığını yanaklarından daha yakın hissediyorum. Sanma ki uzağım. Sana senden bile yakınım. Dua ediyorsan bil ki duyuyorum. Göremiyorsan, bil ki senin adına görüyorum. Konuşamıyorsan, bil ki senin adına konuşuyorum. Yürüyemiyorsan, bil ki senin adına yürüyorum. Daralmışsan, bil ki senin adına genişletiyorum. İşte şahdamarından anlaşılması gereken rahmetinin genişliğine hayret eden kuluna gülümser’; Allah affediciliğine şaşıran kulunun şaşkınlığına sevinir’. Allah bütün umudunu yitiren kulunun yanında’ olur. Allah, İki güzel insan, güzel bir niyet için bir araya geldiklerinde onların üçüncüleri’dir. Allah’ı seviyor musunuz? Renklerin ihtişamı, kainatın muhteşem büyüklüğü, seslerdeki tarifsiz güzellik, atomdaki büyük matematik, hücredeki çarpıcı gizem, sizi hâlâ Allah’a yaklaştırmadıysa, bakışınızda bir problem yok mu sizce! Bugün görenlerin bazıları, mahşere göremez olarak diriltilecekler. Neden böyleyiz Ya Rabb diyecekler. Biz dünyadayken görenlerdendik. Neden bizi kör olarak dirilttin diyecekler. Böyle diyecekler. Sizce itirazları doğru mu. Sizce görenlerden miydiler...SORALIM ÖĞRENELİM- Dini nikâh kıyılırken kadının regl olup olmaması önemli mi? / Beyza Ağaç/MuşNikâhın geçerliliği açısından, kadının regl olup olmaması önemli değildir. Nikâhı engelleyen tek husus kadının, boşanmış veya kocası ölmüşse iddet bekliyor Büyük balıkların içi temizlenmeden yenebilir mi? / İhsan Can/ÇorumBüyük balıkların içinin temizlenmeden yenmeleri doğru değildir. Ancak çok küçük balıkların içleriyle pişirilebileceğine fetva verilmiştir. Temizlenmesi elbette daha iyi Ölenin elbisesi mutlaka dağıtılmalı mı? Hatıra olarak evde bırakılabilir mi? / Çemen Irak/İzmitÖlenle ilgili her türlü tasarrufta mirasçılarının rızası aranır. Rızası varsa ölenin elbiseleri fakirlere dağıtılabilir. Ama ölenin yakınları isterlerse ölünün elbiselerinin bir kısmını hatıra olarak evde Ben Hanefiyim. Eşim Şafii. Her birimizin kendi mezhebimizde kalabilir miyiz? Yoksa aynı mezhepte mi olmalıyız. / Fatih Uslu/MersinHerkes kendi mezhebinde kalabilir. Kadın erkeğin veya erkek karısının mezhebine de geçebilir. Bütün bunlar mümkündür. Çünkü saydığınız mezhepler, dinin genel kuralları içinde kalmış olan hak Annem bana haksız beddua ediyor. Tutar mı? / Gözde Danış/EdirneBeddua kötü bir harekettir. Zira hak edilmeyen beddua, sahibine geri döner. Annenizin haksızca yaptığı bedduadan ise korkmayınız. Zira hak edilmeyen beddua kişiye uğramaz. Zarar vermez.
Hasta ziyareti, cenaze uğurlamak ile ilgili hadisler, açıklamaları ve hadislerden çıkarmamız gereken dersler...Hastayı ziyaret etmek, cenâzeyi uğurlamak, cenâze namazını kılıp kabre konulurken orada bulunmak ve gömüldükten sonra mezarın başında bir süre beklemek ile ilgili hadisi şerifler ve açıklamaları... HADİSLER Müslümanın, Müslüman Üzerindeki Hakkı Beştir Berâ İbni Âzib radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre şöyle dedi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize, hasta ziyaretini, cenâzenin arkasından gitmeyi, aksırana “yerhamükellah” demeyi, yemin edenin yeminini yerine getirmesini, haksızlığa uğrayana yardım etmeyi, davet edenin davetini kabul etmeyi ve selâmı yaygınlaştırmayı tavsiye etti. Buhârî, Cenâiz 2, Mezâlim 5, Nikâh 71, Eşribe 28; Müslim, Libâs 3. Ayrıca bk. Tirmizî, Cenâiz 45; Nesâî, Cenâiz 53 Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Müslümanın, müslüman üzerindeki hakkı beştir Selâm almak, hasta ziyaret etmek, cenâzenin arkasından yürümek, davete icâbet etmek ve aksırana “yerhamükellah” demek.” Buhârî, Cenâîz 2; Müslim, Selâm 4. Ayrıca bk. İbni Mâce, Cenâiz 1 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? 240 ve 241 numara ile daha önce geçen hadîs-i şerîflerin, burada tekrar edilmesi, hasta ziyareti ve cenâze teşyîi ile ilgili kısımları dolayısıyladır. Biz de burada sadece bu iki noktayı açıklamakla yetineceğiz. Her iki hadisin ihtiva ettiği diğer konular hakkında bilgi almak için 240 ve 241 numaralı hadislerin açıklamalarına müracaat edilmelidir. Sağlık ve hayat, hastalık ve ölüm bütün bunlar biz insanlar içindir. Bu iki grup yek diğerinin zıddını oluşturmaktadır. Ancak her birinin ayrı ayrı birer nimet olduğu da bir gerçektir. Ne var ki insanoğlu, sağlık ve hayatı sever ama hastalık ve ölümü arzu etmez. Bir başka ifade ile bu dört nimet, bir anlamda da birbirlerinin değerini ortaya koyar. İnsanoğlu sahip olduğu nimetleri kaybedince, onların farkına varır. Sağlık da bu nimetlerden biri, hatta en önemlisidir. Nitekim bir hadîs-i şerifte Hz. Peygamber “İki nimet vardır ki, insanların çoğu onların değerini takdir edemez Sağlık ve boş vakit” Buhârî, Rikak 1; Tirmizî, Zühd 1; İbni Mâce, Zühd 15 buyurmak suretiyle bu noktadaki gaflet ve ihmali gözler önüne sermiştir. Bir başka hadiste de; “Hastalanmadan önce sağlığının, ölüm gelmeden önce de hayatının kıymetini bil!” Buhârî, Rikak 3; Tirmizî, Zühd 25 diye uyarmıştır. Hastalık hali, bütünüyle insan duygu ve davranışlarını etkileyen, dolayısıyla farklı tepkiler vermesine sebep olan fevkalâde zor bir durumdur. En basitinden en ağırına kadar hastalıklar, insan psikolojisini - şu veya bu oranda ama mutlaka- etkiler. Bu sebeple de hasta, sağlığında üzerinde durmadığı konulara ilgi duyar; iyi günlerindeki akraba ve dostlarını yanında görmek ister. Nitekim “dostla buluşmak, hastaya şifâdır likâü’l-halîl, şifâü’l-alîl” denilmiştir. Hatta sağlığında arayıp sormadığı kişilerin bile kendisini ziyaret edip hal-hatır sormasını bekler. Gelmezlerse kızar, üzülür. Mevsimi olup olmadığını düşünmeden temin edilmesi güç ve hatta imkânsız birtakım yiyecekler içecekler ister. Hasılı hasta, İmam Yûsuf’un dediği gibi, “idare edilmesi gerekli” bir kişidir. Sağlıklı bir toplum yapısı oluşturmak ve beşeri ilişkileri en mükemmel şekilde düzenlemek isteyen yüce dinimiz, mü’minleri, bu konularda eğitime tâbi tutmuştur. Onları iyi gün dostu olmaya değil, daha çok kötü gün dostu olmaya teşvik etmiştir. Hasta ziyaretinin değeri ve konuya ait büyük teşvikin anlamı buradan kaynaklanmaktadır. Halkımızın ifadesiyle “binbir türlü hali” olan dünya hayatının her safhasında mü’mince davranmak, İslâm toplum yapısının hem dinamizmi hem de ayrıcalığıdır. Din kardeşini hastalığında ziyaret etmek, vefatı halinde de cenâze namazına iştirak edip onu mezarına götürmek ve arkasından dua etmek, kardeşlik hukukunun bir gereği ve vefakârlığın bir göstergesidir. Bu bölümde okuyacağımız 60’tan fazla hadiste bu konuya ne büyük bir önem verildiğini, hastalık ve ölüm hallerinin her safhasında neler yapılması gerektiğini göreceğiz. Burada şuna da işaret edelim ki, hasta ziyareti ile ilgili haberler 30’u aşkın sahâbîden nakledilmekte olup büyük bir yekün tutmaktadır. Bu durum, İslâm’ın başlangıcındaki o saadet asrında hasta ziyaretine ne kadar büyük bir ehemmiyet verildiğini gösterir. İslâm, insana sadece sağlığında, üretken olduğu yıllarda değer verip sonra onu bir toplum posası gibi kendi yalnızlığına ve çaresizliğine terkeden sistemlere hiç benzemez. İnsanı insan olarak ele alır, sağlığında, hastalığında ve ölümünde ona hep aynı gözle bakar ve öyle bakılmasını ister. Toplum güvencesi veya sosyal güvenlik diye dillerden düşürülmeyen kavramların gerçek boyutları İslâm’da insanla başlayıp insanla biter. Hadisten Çıkarmamız Gereken Dersler Hz. Peygamber hasta ziyaretini ve cenazeye iştirak etmeyi teşvik etmiştir. Hastayı ziyaret edip ebediyet yolcusunu uğurlamak müslümanın, müslüman üzerindeki din kardeşliğinden doğan haklarındandır. Selâmı almak, davete icabet etmek, aksırana “elhamdülillah” dediğinde “yerhamükellah” demek, yeminini bozmamak, haksızlığa uğrayana yardım etmek Hz. Peygamber’in tavsiye ettiği beşerî ilişkiler cümlesindendir. “Ey Ademoğlu! Ben Hastalandım Beni Ziyaret Etmedin” Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “ Allah Teâlâ kıyâmet gününde şöyle buyurur -“Ey âdemoğlu! Hastalandım, beni ziyaret etmedin”. Âdemoğlu - Sen âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl ziyaret edebilirdim? der. Allah Teâlâ - “Falan kulum hastalandı, ziyaretine gitmedin. Onu ziyaret etseydin, beni onun yanında bulurdun. Bunu bilmiyor musun? Ey Âdemoğlu! Beni doyurmanı istedim, doyurmadın” buyurur. Âdemoğlu- - Sen âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl doyurabilirdim? der. Allah Teâlâ - “Falan kulum senden yiyecek istedi, vermedin. Eğer ona yiyecek verseydin, verdiğini benim katımda mutlaka bulacağını bilmez misin? Ey Âdem oğlu! Senden su istedim, vermedin” buyurur. Âdemoğlu - Ey Rabbim! Sen âlemlerin Rabbi iken ben sana nasıl su verebilirdim? der. Allah Teâlâ - “Falan kulum senden su istedi, vermedin. Eğer ona istediğini verseydin, verdiğinin sevâbını katımda bulurdun. Bunu bilmez misin?” buyurur. Müslim, Birr 43 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Hasta ziyaretinin, Allah’ın rızasını kazanmak demek olduğunu bundan daha güzel anlatmak mümkün değildir. Allah Teâlâ, herhangi bir hastayı ziyaret etmeyi, bizzat kendisini ziyaret etmek gibi değerlendirmektedir. Çünkü hadisin ilk cümlesinde hasta kulunu kendisiyle temsil ve teşrif etmektedir. Rızasının, hastanın yanında onu ziyaret edecek kimseleri beklediğini bildirmektedir. Bu, Allah Teâlâ’nın lutuf ve ikramının rahmet ve rızâsının; düşkün ve zayıfların, himmete ve yardıma muhtaçların yanında olduğu anlamına gelmektedir. Onlara gösterilecek ilgi nisbetinde ilâhî rahmet ve rızâya kavuşmanın mümkün olacağı anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi Yüce Rabbimiz’in hastalanması, bir şey yemesi- içmesi ve bunlar için herhangi bir kimsenin yardımına muhtaç olması kesinlikle düşünülemez. Buna rağmen Allah Teâlâ’nın, “hastalandım, yiyecek istedim, su istedim” buyurması, kulun şaşkınlığına ve haklı olarak, “sen bunlardan uzak, tüm âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl ziyaret eder, nasıl doyurur ve sana nasıl su verebilirdim?” demesine yol açmaktadır. Ancak birincisinde, hastayı ziyaret edenin, Allah’ın rızasını hastanın yanında bulacağı; iki ve üçüncüsünde de, muhtaçları yedirme ve içirmenin sevabını Allah’ın katında bulacağı cevabıyla kulun şaşkınlığı giderilmektedir. Bu arada, hadiste sayılan iyiliklerin, kulu Allah’a yaklaştıran amellerden olduğu;“Beni onun yanında bulurdun” ifadesinden dolayı hasta ziyaretinin, aç olanı doyurmak ve susuza su vermekten daha faziletli olduğu gibi bazı değerlendirmelere gitmek de mümkündür. Hatta, sırf bu ifadeden dolayı, “hasta ziyaretinin sevabından daha büyük bir sevap bildirilmedi” denilmiş, Arapça yazılışları bakımından bir nokta farkı ve fazlalığı dikkate alınarak “el-İyâde efdalu mine’l-ibâde” sonucunu çıkaranlar olmuştur Bk. Aliyyu’l-Kaarî, Mirkat, IV, 10-11. Toplumu sürekli diri, sağlıklı ve güvenli tutmak hasta, âciz ve düşkünlere ilgi duymakla mümkündür. Toplumda düzenin, insanda duygu ve davranışların en çok bozulduğu hastalık, düşkünlük ve ihtiyaç zamanlarında, sağlam ve imkânı olan kimselerin yapacakları iyiliklerin, doğrudan Allah’a sunulmuş ikram olarak değerlendirilmesi, büyük bir şeref ve teşviktir. Tabiatıyla bu tür fırsatların kaçırılması ise, fevkalâde büyük bir gaflet ve telafi edilemez bir zarardır. Kul, kimi ziyaret ettiğini değil, kimin emrini yerine getirdiğini düşünmelidir. Ziyaretin veya ikramın muhatabı Ahmed veya Mehmed olabilir. Ama asıl önemli olan, bu ilişkiyi isteyen iradenin kime ait olduğudur. Allah’ın rızâsı, iradesinin yerine getirilmesindedir. Hadiste, hasta ziyaretinin Allah’ı hoşnut etmeye vesile olduğu bildirilmekte, böylesi bir şansın kaçırılmaması gerektiğine dikkat çekilmektedir. Hadisten Çıkarmamız Gereken Dersler Allah Teâlâ, hastaların ziyaret edilmesinden hoşnut olur. Muhtaçların ihtiyaçlarını gidermek, Allah katında son derece makbuldür ve karşılığı asla zayi olmaz. Hasta, zayıf ve düşkünlere karşı duyarlı olmak gerekmektedir. Aç Olanı Doyurun Ebû Mûsâ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Hastayı ziyaret edin, aç olanı doyurun, esiri kurtarın!” Buhârî, Cihâd 171, Et’ime 1, Nikâh 71, Merdâ 4 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Hadîs-i şerifte, güvenli ve sağlıklı bir toplum hayatı bakımından büyük önem taşıyan üç konu, hastaları ziyaret edip hal ve hatırlarını sormak, açları doyurmak ve esirleri kurtarmak bir arada tavsiye edilmiştir. Aslında bu üç görev, bütün müslümanların sorumlu oldukları işler olup içlerinden birilerinin bunları yapması, diğerlerini sorumluluktan kurtarır. Hasta ziyareti iyâdet-i marîz, hastanın hal ve hatırını sormak, gönlünü almak ve gücü yettiğince ihtiyaçlarını karşılamak demektir. Bu çerçevede hasta ziyareti müekked sünnettir. Vâcip olduğu görüşünde olan âlimler de bulunmaktadır. Bir hastayı, bulunduğu yerleşim biriminde hiç kimse ziyaret etmez ve ihtiyaçlarını karşılamazsa, orada yaşayan bütün müslümanlar bundan sorumlu olur . Böylelikle tıpkı aç olanı doyurmak ve esiri esaretten kurtarmak gibi hasta ziyareti de farz-ı kifâye hükmünü alır. Hasta ziyareti konusunda müslüman, müslüman olmayan, dost düşman, tanıdık tanımadık, yakın komşu, uzak komşu herkes eşittir. Ali el-Kârî sadece bid’atçi sefihlerin böyle bir hakkının olmadığını belirtir Mirkât,IV, 6. Tabiatıyla müslümanın müslüman hastaları ziyaret etmesi bu genel hüküm içinde öncelikli ve daha büyük teşviklerle desteklenmiş bir görevdir. Nitekim gelecek olan iki hadis bu konuyu açıkça ortaya koymaktadır. Aç olanı doyurma ifadesi, insanı da hayvanı da içine alır. Hayvanlara nasıl davranılması ve bakılması gerektiğini öğreten hadisler dikkate alındığında, insan olsun hayvan olsun acıkmış olanı doyurmak gerektiği, bunun müslüman topluma yüklenmiş bir görev olduğu anlaşılır. Bir yerde açlıktan ölmek üzere olan bir insan veya hayvan varsa ve orada onu ölümden kurtaracak kadar yanında yiyecek olan bir kimse de bulunuyorsa onu doyurmak o kimseye farz olur. İş ölüm noktasına varmamışsa, faziletli ve sevaplı bir iyilik olur. Bu hadiste esir sözüyle kastedilen, düşman elindeki esir müslümandır. Müslümanı esâretten kurtarmak bütün müslümanlar üzerine düşen bir görev, bir farz-ı kifâyedir. Esirlerini şu veya bu şekilde kurtarmayan bir İslâm toplumunun tamamı günahkâr olur. Esiri kurtarmanın farz-ı kifâye olduğunda bütün âlimler görüş birliği içindedirler. Hatta Hz. Ömer, esiri kurtarmanın devlete ait bir görev olduğunu ve kurtuluş masraflarının da devlet bütçesinden beytü’l-mâl karşılanması gerektiğini ifade eder. Burada şuna da işaret edelim ki, esir olmayı ve esir kalmayı tasvip etmeyen İslâm, esir almaya da hiç meraklı değildir. Konuya getirdiği hukukî düzenleme, gerçekten insan haysiyet ve şerefine ne kadar saygılı olunabileceğini gösterir. Yeri burası olmadığı için konunun detayına giremiyoruz Ancak konuyu pek çarpıcı biçimde özetleyen Cevdet Paşa’nın “Müslümanlıkta esir almak, esir olmak demektir” cümlesini hatırlatmakla yetiniyoruz Bk. Tecrid Tercemesi, VI, 536. Acıkmış olanı doyurmak ve özellikle düşman elindeki esiri kurtarmak, bir toplumun iktisadî ve siyasî gücünü gösterir. Esâret altındaki İslâm yurtlarını kurtarmak da hiç şüphesiz aynı şekilde İslâm ümmetinin sorumluluğudur. Düşman işgaline uğramış bir İslâm yurdu varken ona yardım edilmezse, bütün ümmet sorumlu olur. Hastalığın, açlığın ve düşmanın esaret altına aldığı hasta, aç ve esiri bu durumlarından kurtarmak, hadisimizin öngördüğü aynı mânada üç önemli görevdir. Hadisten Çıkarmamız Gereken Dersler Kimliğine bakmadan hastayı ziyaret etmek, insan-hayvan ayırımı yapmadan acıkmış olanı doyurmak, düşman eline düşmüş esiri bir yolunu bulup kurtarmak gereklidir. Hz. Peygamber, toplumun yardıma muhtaç olan kesimlerine karşı son derece şefkat ve merhamet göstermiş ve bunu ümmetine de tavsiye etmiştir. Müslüman, Allah’a kul olmaktan başka hiç bir şeyin esâretini kabullenemez. İstiklâl ve iktidar sosyal görevlerini yerine getiren toplumların hakkıdır. Cennet Hurfesi İçindedir Sevbân radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Bir müslüman, hasta bir müslüman kardeşini ziyarete gittiğinde, dönünceye kadar cennet hurfesi içindedir.” - Ey Allah’ın elçisi, cennet hurfesi nedir? dediler. Resûl-i Ekrem; - “Cennet yemişidir,” buyurdu. Müslim, Birr 40-42. Ayrıca bk. Tirmizî, Cenâiz 2 Aşağıdaki hadisle birlikte açıklanacaktır. 70 Bin Melek Onun İçin Dua Eder Ali radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim demiştir “Bir müslüman, hasta olan bir müslüman kardeşini sabahleyin ziyarete giderse, yetmiş bin melek akşama kadar ona rahmet okur. Eğer akşamleyin ziyaret ederse, yetmiş bin melek onun için sabaha kadar istiğfar eder. Ve o kişi için cennette toplanmış meyveler de vardır.” Tirmizî, Cenâiz 2. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 3; İbni Mâce, Cenâiz 2 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Bu iki hadiste müşterek olan nokta, hasta ziyaretine giden kimsenin dönünceye kadar cennet bahçesinde bulunduğudur. İkinci hadiste, yetmiş bin meleğin bağışlanma duasının buna ilâve edildiğini görüyoruz. Her iki husus da hasta bir müslümanı ziyaret etmenin uhrevî ve mânevî kazanç yönünü gözler önüne sermektedir. Tirmizî’deki rivayete göre Saîd İbni Ifâka diyor ki, Hz. Ali bir sabah elimi tuttu, “Haydi seninle Hasan’ı ziyaret edelim” dedi, gittik. Ebû Mûsâ’yı hastanın yanında bulduk. Hz. Ali ona; - Ey Ebû Mûsâ! Hastayı ziyaret niyetiyle mi yoksa şöyle bir uğrayıvermiş olmak için mi geldin? diye sordu. Ebû Mûsâ - “Hastayı ziyaret için geldim” dedi. Bunun üzerine Hz. Ali, Resûlullah’tan bu 901 nolu hadisi duyduğunu orada Ebû Mûsa’ya müjdeledi. Bu hadislerde geçen hurfe ve harîf kelimeleri, devşirilmiş yemiş hurma anlamına gelmektedir. Cennet hurmalığı da denilebilir. Burada zikredilmemekle beraber Müslim’in rivayet ettiği bir başka hadiste Birr 39 yer alan mahrefe kelimesi de “içinde devşirilecek yemiş hurma bulunan bahçe” anlamına gelmektedir. Böylece her iki hadiste de görüldüğü gibi, hasta ziyareti ile yemiş devşirme arasında bir ilişki kurulmaktadır. Hasta ziyaretine giden kişinin kazandığı sevap ile bahçeden meyve toplayan kişinin topladığı yemişler birbirine benzetilmiş olmaktadır. Bir hastayı ziyaret etmek demek, cennette meyve toplar gibi sevap toplamak demektir. İkinci hadiste, sabah veya akşam hasta bir din kardeşini ziyaret eden müslümanın bağışlanması için gün boyu veya sabaha kadar yetmiş bin meleğin dua ettiği bildirilmektedir. Bir insanın bir melek ordusunun duasına mazhar olması büyük bir bahtiyarlıktır. Eğer bu bahtiyarlık hasta bir müslümanı ziyaret edip halini hatırını sormak, elinden geliyorsa ihtiyaçlarını gidermek suretiyle temin ediliyorsa, artık bu iş ihmal edilebilir mi? Her iki hadiste de “müslümanın, hasta bir müslümanı ziyaret etmesi” söz konusudur. Buradan hareketle, müslüman olmayan hastaların ziyaret edilmeyeceği sonucu çıkarılamaz. Zira daha önce de işaret ettiğimiz gibi, “hasta ziyareti” mutlak olarak ele alınan bir konudur. Burada, belki özel bir teşvikten söz edildiği sonucunu çıkarmak daha doğru olur. Hasta ziyaretini tekrarlamak da sünnettir. Zira Hz. Peygamber, Sa’d İbni Muâz’ı sık sık ziyaret etmiştir. Ayrıca her türlü hastalık sebebiyle hasta ziyaret edilir. Ancak bu konuda örf ve âdeti, şahısların özel durumunu da dikkate almak lazımdır. Meselâ hasta, ziyaretten hoşlanmıyorsa, ziyaret edilmemelidir. Hadisten Çıkarmamız Gereken Dersler Hasta bir müslümanı ziyaret etmek, cennet nimetleri içinde dolaşmak demektir. Din kadeşini ziyaret eden müslüman için yetmiş bin melek dua ve istiğfâr eder. Peygamber Efendimiz ve ashâb-ı kirâm hasta ziyaretine büyük önem vermişlerdir. Müslüman Olan Yahudi Çocuk Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle dedi Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in hizmetinde bulunan yahudi bir çocuk vardı. Bir gün hastalandı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onu ziyarete gitti, başucuna oturdu ve ona - “Müslüman ol!” buyurdu. Çocuk, düşüncesini öğrenmek için, yanında bulunan babasının yüzüne baktı. Babası - Ebü’l-Kâsım’ın çağrısına uy, dedi. Çocuk da müslüman oldu. Bunun üzerine Hz. Peygamber “Şu yavrucağı cehennemden kurtaran Allah’a hamdolsun” diyerek dışarı çıktı. Buhârî, Cenâiz 80, Merdâ 11. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 2 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Hadisin Buhârî Merdâ 11 ve Ebû Dâvûd’daki Cenãiz 2 rivayetlerinde, söz konusu olan yahudi çocuğun Hz. Peygamber’e hizmet ettiğinden bahsedilmemektedir. Adının Abdülkuddûs olduğuna Bulkînî işaret etmiştir. Çocuğun, henüz büluğa ermemiş olduğu genellikle kabul edilmektedir. Nitekim gulâm kelimesi de bunu göstermektedir. Ayrıca Ebû Dâvûd’un rivayetinde son cümle “Şu yavrucağı benim vasıtamla azabtan kurtaran Allah’a hamdolsun” şeklindedir. Hz. Peygamber nezaket ve tevazu göstererek yahûdi çocuğunu ziyarete gitmiş, başucuna oturmuş ve halini hatırını sormuştur. Hadiste, sanki oturur oturmaz müslüman olmasını istemiş gibi bir anlatım görülüyorsa da, hastayı ziyaret edenin hiç şüphesiz ilk yapacağı iş, hastanın halini hatırını sormak, ona dua etmek, geçmiş olsun dileğinde bulunmaktır. Bu olağan muameleler içinde râvi Enes hazretlerinin en çok dikkatini çeken, Hz. Peygamber’in hastanın başucuna oturması ve sırası gelince de çocuğa müslüman olması için telkinde bulunması olmuştur. Bunun için o iki hususu anlatıvermiştir. . Hadîs-i şerîf hasta ziyaretinin gayri müslimleri de kapsadığını, bu tür beşerî ilişkilerin din telkini için uygun birer fırsat olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca hadis, henüz büluğa ermemiş mümeyyiz çocuklara gulâm din telkin edilebileceğini göstermektedir. Hz. Peygamber’in sonuçta, “Şu yavrucağı benim vasıtamla azaptan kurtaran Allah’a hamdolsun” diye memnuniyetini belirtmesi, insanlar için İslâm olmaktan başka kurtuluş yolunun bulunmadığını göstermektedir. Yani bir anlamda “ya İslâm, ya cehennem” mesajı verilmiş olmaktadır. Hadisten Çıkarmamız Gereken Dersler Müslümanlar arasında yaşayan zimmî gayri müslimlerin hastaları da ziyaret edilir. Yahudi veya hıristiyan bütün Ehl-i kitâb’ın İslâmiyet’i kabul etmekle yükümlü oldukları, İslâm geldikten sonra kendi dinlerine bağlı kalmak suretiyle kurtuluşa eremeyecekleri anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber büyük bir tevazu sahibi idi. Hastayı ziyaret etmek ve baş sağlığı dilemeye tâziye gitmek gibi beşerî ilişkiler, din telkini için uygun fırsatlardır. Bir kişinin müslüman olmasına vesile olmak, son derece büyük bir bahtiyarlıktır. Sâlihlerin sohbeti bereketlidir. Kaynak Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları İslam ve İhsan
ey ademoğlu ben hastalandım beni ziyaret etmedin